15 Aralık 2009 Salı

PARA PARADOKSU (MONEY PARADOX)


Monetary Phenomena: "TYRANNY OF THE STATUS QUO"

"The purely monetary connection between ruler and subject demonstrated the absence of any other relationship. The continuous depreciation of currency by rulers was an appropriate technique within such a relationship; for these methods, which give all the benefits to one side and the entire loss to the other. This has been traced to the fiscal policy of rulers who use the royal prerogative of coinage as a means of taxation without concern for the consequences of devaluation"- Georg Simmel, from Philosophy of Money.

The progressive deterioration in the value of money through history is not an accident, and has had behind it two great driving forces- the impecuniousity of governments and the superior political influance of the debtor class. The power of taxation by currency depreciation in one which has been inherent in the state. The creation of legal tender has been and is a government's ultimate reserve and no state or government is likely to degree its own downfall, so long as this instrument still lies at hand unused- J.M.Keynes, quotation is from page 12 of Keynes's 1923 book, "Tract on Monetary Reform".

Since biblical times, governments have not managed money efficiently. Genesis 47:15 says, "So when the money failed in the land of Egypt and in the land of Canaan, all the Egyptians came to Joseph and said, 'Give us bread, for why should we die in your presence? For the money has failed.'"

Chain Reaction:
“It happens that a liquidity crisis in a unit fractional reserve banking system is precisely the
kind of event that trigger- and often has triggered- a chain reaction. And economic collapse
often has the character of a cumulative process. Let it go beyond a certain point, and it will
tend for a time to gain strength from its own development as its effects spread and return to
intensify the process of collapse”(Friedman and Schwartz, 1963: p.419).

30 Kasım 2009 Pazartesi

BORSA PARADOKSU, TEMEL VE TEKNİK ANALİZCİLER

Finans kilsesinin bilmesi gereken en temel konu şudur: Hiç kimse, ne borsanın yönünü ne de bireysel hisse senetlerinin göreli çekiciliğini kalıcı bir biçimde öngöremez.
Ve bu nedenle, hiç kimse sürekli olarak piyasadan daha iyi toplam getiri elde edemez. Kuşkusuz, ara sıra kârlı işlem olanakları ortaya çıkabilir. Ancak bunlar herkes tarafından öğrenildiğinde, ansızın tükenirler.

Henüz hiç kimse ya da hiç bir kurum, özellikle vergi ve işlem bedeli ödüyorsa, sürekli olarak para kazandıran, riske göre düzenlenmiş hisse senedi alım-satım fırsatları yaratabilmiş değildir. Borsa'da (finans piyasasında) her zaman "kazan-kazan" diye birşey yoktur. Finans piyasasında, her zaman ve her yerde, birinin kazancı diğerinin kaybıdır.

Hemen belirteyim; bu makale "Spekülatörlere" ve "Manüplatörlere" yönelik değildir. Bu makale yatırımcıların bilgi ve beğenisi için hazırlanmış olup Etkin Piyasalar, Temel ve Teknik Analizciler (Grafikçiler) adlı makalenin son kısmıdır.

Akademik ayrımcılığımızın simgesi olan cüppelerime güvenerek yatırımcılara uyarı(lar)da bulunmakta yarar görüyorum. Borsa deneylerinden elde edilen sonuçlara göre:
  1. Teknik analiz yıldız falına benzer, ancak onun kadar bilimseldir.
  2. Teknik analiz programlarının sınavı geçtiği söylenemez . Teknik yöntemler, yararlı yatırım taktikleri/stratejileri oluşturmakla elde edilemez.
  3. Teknik analizciler, müşterilerinin yat edinmelerini değil, broker'lara yat aldıracak alım-satım işlemlerinin üretilmesine yardımcı olur. Halk bu tuzaklara düştüğü sürece, teknik analistler de revaçta olmayı sürdürürler.
  4. Grafik okumak ile finans piyasalarından anormal kâr elde edilemez. Romalı kahinler gibi, graf okumakla piyasaları alt edilemez.
  5. Grafikçilerin aradığı trendler, röntgen filimleri üzerindeki X-ray ışınlarını gözlemleyen cerrahın gözüyle bakmaya benzer.
  6. Grafikçilerin yaratmış oldukları tekniklere/yöntemlere hiçbir entellektüel sempati duyulmaz.
  7. Borsanın temelinde mantık vardır. Grafik okumak ve istatistiksel ilişkiler kurarak yatırımcıların başarılı olması beklenmemelidir.
  8. Piyasadan çok ender olarak görülen anormal getirilerin piyasaların etkin olmamasından mı, yoksa risk ölçüm yetersizliğinden mi kaynaklandığını bilmek olanaksızdır.
  9. Borsa'da rastgele yazı-tura ile oluşturulan bir hisse portföyünün getirisi, yatırım profesyonellerin seçtiği bir hisse portföyü kadar iyi sonuç elde eder.
  10. Yatırımın başarısı, geleceği önceden görme yeteneğine bağlı bir kumardır. Borsayı yenme başarısı, kumarhanede blackjack oynayıp krupiyeyi yenme başarısı kadardır.
  11. Teknik öğreti geçici bir hevesdir. Teknikçilerin, borsada gerçek değer arayışı bir serabın peşinde koşmakla ayni şeydir.
  12. Grafikçi, uzun vade yatırımcı değil, kısa vadeci trader'dır. Herkesin aynı anda davrandığı bir noktada, hiçbir satın alma veya satış sinyali değer taşımaz. Teknik değerini yitirir.
  13. Tekniz analiz stratejileri eğlendirici ve dinlendirici olabilir, ama gerçek anlamda hiçbir değeri yoktur. Teknik analiz son derece değersizdir. Piyasa zamanlaması için teknik analize başvurmak özellikle tehlikelidir.
  14. Borsa analizcileri boğacı kesilmek için her zaman bir neden bulurlar. İstenmeyen satış sözcüğünü çok ender kullanırlar, çünkü mevcut ya da gelecekteki yatırım bankacılığı ilişkilerini tehlikeye sokmayı ya da bilgi almakta güvendikleri kurumsal finans müdürlerini kırmak istemezler.
  15. Borsadaki spekülasyon psikolojisi, gerçek dışı bir olayın gerçek tiyatrosudur. Yatırımcılar kısa yoldan zengin olma sevdasına düşünce önlerindeki her yemi kapmaya çalışırlar. Halk aç gözlü davranmadığı takdirde manipülatörlerin hişbir şansı olmaz. Finans piyasasında ponzi düzeni (sahte reçete !) dolandırıcılık kapsamına girer.
  16. Borsa'nın genelinde Newton Yasası (Yer Çekimi Kanunu) tam tersine işler. Borsada, aşağı düşen tekrar yukarı çıkmak zorundadır. Ancak bu tek tek hisse senetleri için her koşulda geçerli olmamakla birlikte, genel olarak (Yer Çekimi Kanunu) borsa için doğrudur.
  17. Finans tarihi, aşırıya kaçan, bolluk içinde yüzen tüm piyasaların sonuçta yer çekimi kanununa boyun eğeceklerini belirtir.
  18. Borsa bir oylama sistemi değil, bir ölçüm sistemidir. Borsada, hisse senetleri gerçeklere göre değil, beklentilere göre satın alınır.
  19. Borsa arz ve talep kanununa göre hareket eder. Medya ise, spekülatif balonların sürekli havada kalmasında önemli bir rol oynar. Para piyasasının bir özelliği de, spekülatif olanakları artıracak bir yöntem gerektiğinde, piyasanın o yöntemi kesinlikle oluşturmasıdır.
  20. Hisse senedi ile ilgili söylentilerin toplumun ilgisini çekecek türden şeyler olduğuna karar vermek için, yanlızca, sezgimizi ve spekülatif duygularımızı kullanabiliriz.
  21. Borsanın hafızası, varsa bile, çok kıttır. Piyasa zaman zaman bir tempo sergilese de, bu güvenilir değildir ve trend izleme stratejileri uygulanırken ortaya çıkan önemli işlem maliyetlerinin üzerine çıkacak kadar uzun sürmez.
  22. Borsada kısa dönemli bir tempo olsa da, işlem maliyetlerini ödeyen bir yatırımcı(lar) bundan yararlanamaz. Grafik üzerindeki bir sonraki hareket, daha önce olanlar temelinde kesinlikle öngörülemez.
  23. Tarih borsada kendini yeniler; ancak bu yenileme geçmişteki fiyat örneklerinden bilgi edinme çabalarını birbirine karıştıran değişik, şaşırtıcı yollardan gerçekleşir.
  24. Hiçbir sektörün durumunu önceden bilmek kolay değildir. Borsa üzerinde haberlerin birbirinin ardı sıra gelmesi rastgeledir. Bir haber rastgele değilse, daha önceki bir habere bağlı ise o zaman haber olmaktan çıkar.
  25. Değersiz hizmetlere olan bağlarınızı kesin; sürekli grafikleri okuyan ve sürekli olarak hisse senedi satmanızı öneren broker'lardan uzak durun.
  26. Finans tahminleri, yıldız falına saygınlık sağlayacak kadar bir bilim dalıdır. Piyasa’da hangi F/K oranının uygun görüleceğini her şeye kadir tanrı bile bilmeyeceği gibi, oranların gelecekte nasıl değişeceği de tahmin edilemez. Değerleme değişmeleri kesinlikle öngörülemez.
  27. Hisse senedi analistinin, geleceği görmekte neden güçlük çektiğini açıklayan beş faktör vardır: rastgele olayların etkisi, yaratıcı muhasebe yoluyla kuşkulu kazançların bildirilmesi, çoğu analistin özünde yeteneksiz olması, en iyi analistin satış masasında veya portföy yönetiminde yitirilmesi, büyük yatırım bankacılığı işlemleri yapan firmalardaki analistleri bekleyen çıkar çatışmalarıdır. Burada can alıcı (önemli olan !) nokta dikiz aynasına bakarak yatırım yapmamaktır.
  28. Borsada kalıcı kalıplar olarak adlandırılan şeyler, şans oyunu oynayan bir kumarbazın şansının yaver gitmesi olasılığından daha sık gerçekleşemez.
  29. Hisse senedi grafiklerindeki döngüler de, sıradan bir kumarbazın şanslı veya şansız olduğu anların sayısına ilişkin döngülerden daha gerçekçi değildir.
  30. Hiçbir şey bedelsiz elde edilemez. Riskin artması daha cömet getiriler için ödenen bedeldir. Dayanma gücünüz yatırım kararında alınabilecek filli riskte önemli bir rol oynar.
Sonuç: Ben etkin piyasa tezinin savunucusuyum. Benim gibi birçok iktisatçının etkinliğe inanmasının birden fazla nedeni vardır. İlk olarak, piyasaların yeni bilgiyi hızla ve çoğu kez doğru yansıtan olağanüstü başarılı araçlar olduğunu düşünmekteyim.
İkinci olarak, piyasaların hisse senedi fiyatlarını, kazanç ve kâr payı gibi esaslarla açıklanmayacak kadar büyük bir volatilite gösterdiğinde bile etkin olduğunu düşünmekteyim.
Son olarak, finans piyasalarında yatırımcıların ortalamanın üzerinde risk almadan, ortalamanın üzerinde getiriler elde etmelerine izin vermedikleri için etkin olduğuna inanmaktayım.
Yatırımın getirileri, değişen derecede, gelecekteki olaylara bağımlıdır. Yatırımın büyüsü de buradadır; yatırımın başarısı geleceği önceden öngörme yeteneğine bağlı bir kumardır. Yatırım oyunu sevişmeye benzer. Vazgeçilmeyecek kadar eğlencelidir. Piyasa'nın bizleri haklı çıkardığını görmek müthiş bir duygudur. İnsanlar büyük işler yaptıkları zaman böbürlense de, büyük işler çoğunlukla büyük tasarımdan çok ŞANS eseri ortaya çıkar.
Piyasa’dan para kazanmak zor değildir. Kaçınılması zor olan şey, paramızı çabuk zengin olma umuduyla, kısa dönemli spekülatif işlemlere yatırmaktır- Rezil İnsan. Yatırımcılar tarafından (herkesce) bilinen bu ders, her zaman gözden kaçabilir...!

29 Kasım 2009 Pazar

Statistical Paradox: Distortion of Truth

In a world of risk and uncertainty, statistical falsies present a great danger to our society. We must spend a great time to sort out statistical paradoxes (statistical falsies) that present us by economic agents (individuals, firms and governments)...! The open society or a great society does not mean the paradoxal society; statistically fallacy society in discussion and interpretation of the present day reality.
  1. This essay critically discusses statistical paradoxes arising (knowingly or unknowingly) from individual, firm and government) that presenting the data information in order to obtain the maximum outcome in the economic activity.
  2. Statistics is defined as follows: Statistics is the science of collecting, organizing or describing, and ultimately drawing conclusion from the data. It is a major branch of mathematics; and so it uses a simplified mathematical language to present more complex ideas.
Statistics can be used (knowingly and unknowingly) in distorting the truth (conclusion that follows from premises). When the presented the data and hence asked to draw a conclusion from it we should concern with the reliability of the source, with the techniques used to collect the data, and with the way in which the data presented.

These considerations must be addressed when we are evaluating the presented data. We should not be sceptical of all data, but we should learn to challenge statistical data that see, read and hear...!

Statistics is helpful in providing a powerful interpretation of reality but also can be used to distort our understanding. Sometimes, statistics present a paradox where as stated the simplicity, directness, and completeness are its strengths, but also these qualities are its weaknesses...!
When we are determining the validity of the data and the reliability of their sources we should ask the following questions:
  • Is there reason for the source to biased in reporting the result?

The field of advertising is extremely complex. Manufacturers are constantly dreaming up schemes to market their product. A very effective method of advertising is to quote statistical data similar to the “Four out of five dentists recommend" and "100 % protective against the H1N1 flu virus". When the toothpaste and soap (hand-wash) manufacturer declares its products superior, then we must question the motive?

  • What procedures was used to collect the data ?

In this, we should also ask: were the data obtained by an independent party? Was a scientific procedures used to collect the data? Did the data present the intended population? Was the sample size adequate? Were the data contrived from the other information?

Each of these questions must be answered when we examine the origin of the data. The aim is to ensure that the data are collected by a party will not gain monetarily by the result. A scientific procedure is used in designing an experiment or conducting a survey sample.
"Duracell Batteries Last 5 times longer"-Longer then what? "100 % protective against the H1N1 flu virus"-where the data comes from ?

If we read more closely, we can see that "Duracell brand batteries last up to five times longer then regular carbon batteries". Were the tested batteries of comparable price ? We all know that alkaline batteries last longer then carbon batteries. Were the Duracell batteries also carbon?

  • Are the data reasonable; would you normally expect such result ?
  • Are the data useful, relevant, and so reported properly?
  • Are the data-or-graphs misleading the truth?

In order to avoid or lessen damage caused by false conclusions, we should learn to challange statistical data that we see, read and hear.

26 Kasım 2009 Perşembe

YÖNETİM PARADOKSU: İÇ KONTROL-İÇ DENETİM PARADOKSU

Yönetim süreçlerinde en fazla yaşanan paradoks iç kontrol kavramı ve kapsamı ile ilgilidir. Kavramsal olarak iç kontrol, bankalarda yönetim tarafından en az anlaşılan ve çoğu zaman iç denetim süreci ile karıştırılan bir terimdir.

İç kontrol dinamik bir süreçtir. İnsanlara (kişilere) bağımlı olmasından ötürü, iç kontrol sürecinden % 100 garanti beklemek saflıktır. İnsanlar tarafından gerçekleştirildiği için iç kontrollerden % 100 garanti beklenemez. Beklenmemesi gerekmektedir.

İç kontrol, iç denetim faaliyeti değildir; iç denetim biriminin normları ve tüzüğü değildir... !

İç kontrol, finansal bilgilerin doğruluğunu, güvenilirliğini, faaliyetlerin etkinliğini ve verimliliğini, yapılan işlemlerin iç ve dış yasa ve düzenlemelere uyğunluğunu amaçlayan dinamik bir süreçtir.

Ax ---> İÇ KONTROL = YÖNETİM

İÇ KONTROL YÖNETİM SÜRECİ = Girdi -> Oluşum -> Çıktı (Sonuç)

İÇ KONTROL SÜRECİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ==>

3P FORMÜLÜ = (POLİTİKA -> PROSEDÜR-> PROSES)

Ax = İç Kontrol Süreci => Ax = ƒ ( A1,A2, A3, A4, A5, An...) =>

Ax = ƒ(Ώ) ,

An = ~ Kontrol Unsurları/İç Kontrol Yönetişim Unsurları

Ax = T1 + T2 + T3+ Tn.... , T > 0 , T ∞

İç kontol bir yönetim aracıdır. Kurumun amaçlarına ulaşmasında yardımcı olacak bir KURUMSAL YÖNETİM aracıdır. Bankacılık doğası gereği iç kontol süreçsiz bir faaliyet alanı düşünmek mümkün değildir.

İç kontrol uygulamalarının yeterliliğine dair değerlendirmeler iç denetim faaliyetleri ile gerçekleştirilir. İç denetçiler, denetlediği birimin iç kontrol unsurlarını iyice bilmesi gerekmektedir.

Kurumun iç kontrol sistemini iyice bilmeden/tanımadan değerlendirme yapmak tehlikeli bir sonuç doğurabilmektedir. Tanıdan tedaviye, iç denetçiler denetledikleri birimlerin iç kontol süreçlerini iyice bilmesi gerekmektedir.

Kurumun iç kontol sistemini anlamak için ez az beş (5) kontol unsurunun iyice bilinmesi ve eş zamanlı olarak bu unsurların denetçiler tarafından değerlendirmeye alınması gerekmektedir. Şöyle ki;

1. KONTROL ÇEVRESİ

Kontrol çevresi unsurları: Dürüstlük ve etik değerler => uzmanlığın dikkate alınması => yönetim felsefesi ve faaliyet yaklaşımı => örgütsel yapı => yetki ve sorumluluk verme yöntemleri => insan kaynakları politikası ve uygulamalarını vb. gibi usurları içermektedir.

2. RİSK DEĞERLENDİRMESİ

Risk değerlendirmesi unsurları: amaçların belirlenmesi=> risklerin tespiti ve analizi=> değişim yönetiminin uygulanması ve hareket tarzlarının belirlenmesi

3. KONTROL EYLEMLERİ

Kontrol Eylem unsurları: fziksel kontroller => faaliyet veya eylemsel düzeydeki yöneticilerin birim veya bölümleriyle ilgili performas sonuçlarının izlenmesi =>Bilgi İşlem Süreç ve Bilgi Sistemleri üzerindeki kontroller => (Bütçe) Amaç ve fiili sonuçları karşılaştırmamızı sağlayan performans göstergelerinin oluşturulması => Görevlerin Ayrıştırılması ve mali niteliğindeki bir işlemin tek bir kişi tarafından sonuçlandırılmaması, tek bir kişinin sorumluluğuna bırakılmaması => İşlemlerin yapılması, işlemlerin kaydı ve aktiflerin korunması farklı kişiler tarafından gerçekleştirilmelidir.

4. BİLGİ VE İLETİŞİM: MUHASEBE BİLGİ SİSTEMİ

Bilgi ve iletişim unsurları: kurumun muhasebe bilgi sistemi (MBS) => gereklilik, zamanlılık, doğruluk ve ulaşabilirlik hususundaki niteliklere bütünüyle uymalıdır.

5. İZLEME

İzleme unsurları: sürekli takip ve izlem => iş süreçlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin değerlendirilmesi => yeni kontrol yöntemlerinin geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi.

İç kontol unsurlarının önceden bilmesi, ve denetim faaliyetlerinin etkin ve verimli bir şekilde sürdürülebilmesi, kurum amaç ve hedeflerine ulaşmasında hayati bir önem arz etmektedir.

İç kontol "DEVAMLILIK" esasına dayanan bir süreç olup, etkin bir yönetim aracı olarak kullanılması gerekmektedir.

İç kontrol süreci (ve iç denetim süreci) statik bir süreç değil, dinamik bir süreçtir. İç kontol belli başlı zaman, alan ve noktalarda değil, kurumun tüm faaliyetlerini kapsayan dinamik bir süreçtir.

(Banking Paradox: The Paradox of Internal Control and Internal Auditing)

16 Kasım 2009 Pazartesi

BANKACILIKTA HİLE VE SUİSTİMAL RİSKİ

When fuel, oxygen, and heat are brought together, there is a high probability of fire. The same is true for fraud. Fraud is most likely to occur when three key factors are present-Opportunity (Perceived or Real),Pressure and Rationalization.

"ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ"
Finans tarihinin her köşesinde hile ve suistimal olayları kurum ve kuruluşların korkulu rüyası olmuş ve gelişmelerine büyük ölçüde engel (RİSK) teşkil etmiştir. Hile ve suistimaller kurum ve kuruluşların iflas etmesine, birçoğunun ise yüksek miktarda zarar yazmasına yol açmıştır.

Hile ve suistimal risklerinin etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilebilmesi için profesyonelleşen denetim mesleğinde kendimize güvenmemiz, ikilemden özgür ve bağımsız bir şekilde çalışmamız gerekmektedir. Denetim paradoksundan kaçınmamız, hem mesleğimize hem de çalıştığımız kuruma artı değer katmamız gerekmektedir.

Bu yazımdaki esas amaç; kurum içerisinde, kurum zararına tasarlanan veya gerçekleştirilen hile ve suistimal riski göstergeleri hususunda bilgi sunmaktır ve öneriler geliştirmektedir. Kurumsal yönetim (YÖNETİŞİM) ile iç denetim hususunda ilişki kurmak ve mesleki gelişmeye katkı koymaktır.

Makro ve mikro düzeyde, hile ve suistimal riski (fraud risk) göstergelerinden yararlanmak mümkündür:

Kendi özel çıkarları doğrultusunda banka varlıklarının kötüye kullanılması. Genel Gider harcamalarının aşırı bir şekilde sorumsuzca kullanılması-genel gider hesaplarının şişirtilmesi. Örneğin,

Çalışanlara anneler gününde kurum kasasından çiçek alınması, müşterilere kurum kasasından aşırı derecede çiçek/çelenk gönderilmesi.

İzaz ikram hesabını kötüye kullanılması. Kurum kasasından müşterilere kahvaltı alınması, kurum kasasından müşteriler ile aşırı derecede, amaç ve hedefi bilinmeyen, yemek ısmarlamak vb. gibi izaz ikram giderlerini usulsüzce kullanılması.

Hem kendine hem de diğer özel ortaklarına banka kaynaklarından çıkar sağlanması.

Telefon giderlerinin aşırı bir şekilde genişletilmesi, ve bu konuda önlem alınmasından kaçınılması.

Sahte para alımlarının, kasa noksanlıklarının aşırı bir şekilde genişlemesine olanak sağlanması. Bu konularda önlem alınmaması hususunda üst yönetime baskı ve direnç unsuru yaratılması.

Banka yönetimi tarafından tanınan hakları (görev, yetki ve sorumlulukların) kötüye kullanılması.

Personelin taciz edilmesi, ve taciz faliyetlerini baskı ve korku ile saklanılması veya gizlenmesi üzerine önlem alınması.

Denetim faaliyetlerinin yapılmaması üzerine denetim personeline baskı uygulanmasına çalışılması. Denetim personelini pasifize edilmeye çalışılması. Diğer yöneticiler ile beraber baskı grupu oluşturulması ve denetim faaliyetlerini engellemeye çalışılması, kurum içerisinde denetçileri çökertmeye çalışılması.

Kredi hesaplarının iç ve dış mevzuat kuralları çerçevesinde kullandırılmasını değil, kendi kötü politikaları çerçevesinde (usülsüzce) kullandırılması ve bu hususunda yetkili personel ile çatışmaya girilmesi.

Şube/Birim performansını şişirmak suretiyle kendi kendine ve etrafındaki menfaat gruplarına haksız kazanç ve güç ortamı yaratılması- haksız maaş artışı ve terfi.

Çapraz kefalet ile kredi riskini seksen bir (81) kat artması. Verilen kredilerin % 60'dan fazlasının zamanında tahsil edilememesi.

Kabul görmüş kredilendirme prensipleri dışında müşterilere kredi tahsis edilmesi, kendisine tanınan kredi limitinin usulsüzce kullanılması.

Kredi politikasının kendi usülsüz politikaları doğrultusunda değişmesine baskı yapılması.

Tahsili geçikmiş Alacakların çok yüksek bir seviyeye ulaşmasına imkan sağlanması.

Krediler ve Diğer Alacaklar, ve Karşılıklar Tebliğine uyulmaması; bu uyumsuzluğu ilke edinmesi, hem kendisine hem de etrafında çalışanlara uyumsuzluğu ilke edindirmeye çalışılması.

Bankacılık Etik ilkelelerinden uzak bir yöneticiliği benimsenmesi.

Haksız olduğu bir çok konuda denetim personeli ile çatışmaya girmek.

Usülsüzce yapılan işlemler/faaliyetler konusunda herkesi heryerde herşey tamamdır diye inandırmaya çalışmak.

Kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda diğer birim (yöneticilerine) müdahale edilmesi; üst yönetimi uyguladığı kötü politikalar hususunda ikna etmeye çalışılması.

Limit-Onay mekanizmasına uymakta zorluk yaşanması. Diğer tüm yöneticileri de limit-onay mekanizmasına uymamaları hususunda ikna etmeye çalışmak.

Çalıştığı birim personeline aşırı korku ve baskı yapmak. Yanlış bankacılık uygulamalarını birçok personele benimsetmeye çalışmak.

Korku ve baskı yaparak birim içerisindeki kötü (usülsüz) iş süreçlerinin gizli kalmasının sağlanması. "Birim içerisinde herşey olumlu gidiyor"; "hiçbir sorun yok havası" yaratılması.

Usülsüz (etik olmayan) politikalarına, fikir ve yöntemlerine uymayan personeli cezalandırmak;

Personelin eğitim ve gelişmesine her yönden engel olmak.

Personelin mali yıl boyunca göstermiş olduğu performansını düşük göstermek. Terfi ve özlük haklarından men etmek, bu politikaları bir korku unsuru olarak kullanmak.

Birim personeline iç ve dış kanun ve mevzuat bilgilerini okutmaması, bu konuda bilinçlendirmemesi. Personele "bunlar (iç ve dış mevzuat) bizleri kapsamaz" deyip gelişimlerine ve uyum yönetimine engel olunmak.

"Paranın karası beyazı olmaz" felsefesi takınmak. Müşterileri iyice tanımadan, mevduat kabul etmek. Kimliği belirsiz kişi ve kuruluşlara mevduat hesabı açmak. Bu konuda hiçbir yasaya uymamak, ve bu hususunda uyumsuzluğa devam etme ilkesini benimsemek.

Değişime ve gelişime açık olmamak. Yönetim tarafından uygulanmak istenen (uygulanan) iyi yönetişim prensiplerine uymamak. Uymakta çok yüksek derecede güçlük yaşamak. Uyumsuzluk kültürü benimsemek.

SONUÇ:
Hile ve suistimal risklerini tespit etmek kolay değildir. Ancak hile ve suistimal risklerinin tespiti için kendimize güvenmemiz, etrafımızdakileri iyice tanımamız (iç ve dış müşterileri: müşterini ve çalışanı tanı), hile ve suistimal göstergelerinden etkin bir şekilde yararlanmamız gerekmektedir.

Risk odaklı denetimlerde; "profesyonel kuşku" ilkesine bağlı kalmak, ve şüpheli işlem göstergelerden etkin bir şekilde yararlanılması gerekmektedir. Hile ve suistimal risklerine karşın etkin bir önlem ve yöntem geliştirmek, ve böylelikle çalıştığımız kuruma artı değer katmamız gerekmektedir.

Dinamik bir iç denetim süreci için paradoksal kuvvetlerden sakınmak, ikilimden özgür ve bağımsız olarak çalışmak, en temel felsefemiz olmalıdır.


Hakan ÜREM-
(Chief Audit Executive)

BANKACILIK İŞİ RİSK YÖNETİM İŞİDİR; RİSK YÖNETİM SANATIDIR.

15 Ekim 2009 Perşembe

Risk Odaklı Denetim (Risk Esaslı Denetim)

Bankalarda hile ve yolsuzlukların yaygınlaşması (kurumsal yönetim yaklaşımlarında risklerin esas alınması) risk odaklı denetim zorunluluğunu ön plana çıkarmıştır. Geleneksel denetim yaklaşımını (OSMANLI DENETİMİ) ortadan kaldırmıştır.

- Risk odaklı denetim yaklaşımının aşamaları aşağıdaki gibidir:
- Anahtar risklerin veya amaçların belirlenmesi
- Risk sınırlarının belirlenmesi
- Kontrollerle ilgili Hipotezlerin oluşturulması
- Hipotezin geçerliliğinin kanıtlanması
- Sonuçların raporlanması aşamalarını kapsamaktadır.

Risk odaklı denetim, denetim faaliyetinin odak noktasının geçmiş faaliyetlerden geleceğin yönetilmesine çevrilmesinin günümüzdeki ifadesidir. Risk odaklı denetim, denetim kaynaklarının sınırsız olmadığı, denetlenecek birim faaliyetlerinin farklı risklerle karşı karşıya olduğu, denetlenecek birim faaliyetlerinin göreceli olarak farklı önem derecesine sahip olduğu, varsayımlarına dayanmaktadır.

Risk Odaklı Denetim süreci yıllık denetim planının risk odaklı olarak yapılmasını (Makro Risk Analizi) içerir:
1. Denetim önceliklerinin belirlenmesi,
2. Denetim kaynaklarının en riskli faaliyetlerden başlatılmasının hedeflenmesi,
3. Bireysel Denetimlerde Risk Analizinin (Mikro Risk Analizi) yapılması
4. Denetlenen faaliyete ilişkin risklerin tanımlanması,
5. Mevcut iç kontrollerin değerlendirilmesi,
6. Risklerin giderilmesine yönelik iç kontrol uygulamalarının geliştirilmesini kapsamaktadır.

Risk odaklı denetim süreçlerinde kullanılan teorik model ve bu modelden ortaya çıkan olasılık ve etkiler sırasıyla şunlardır:

RİSK = ƒ (Olasılık, Etki)

- Risk olasılığı düşük, riskin varlığı durumunda ortaya çıkacak zarar çok az;
- Risk olasılığı yüksek, ancak ortaya çıkardığı zarar düşük, veya;
- Risklerin gerçekleşme olasılığı düşük ancak ortaya çıkaracağı zarar büyük;
- Risklerin hem gerçekleşme olasılığı yüksek hem de gerçekleştiği zaman ortaya çıkaracağı zarar çok büyük.

Risk, bankanın iş stratejisine ve amacına ulaşmasını engelleyecek her türlü tehdidin (içsel ve dışsal, finansal olan veya finansal olmayan her türlü tehdidin) etki ve olma ihtimlidir. Riskin etki ve olma ihtimalini formüle edecek olursak, tehdit unsuru (tu) = risk (r) - kontrol (k) olarak ortaya çıkmaktadır.

Tehdit Unsuru (tu) = risk (r) - kontrol (k)
tu = tehdit unsuru
r = risk
k = kontrol,
tu = r - k
r = tu / k

Banka iç denetim birimi, risk odaklı denetim modeli çerçevesinde tüm bankacılık faaliyetlerini denetlemeli ve bankaya artı değer katmak için çalışmalıdır.

Risk odaklı denetim, kurumsal hedef ve stratejilerin bir parçasıdır. Unutmamalıyız ki; günümüz bankacılığında, iş faaliyetlerine değer katmak ve riskleri en az seviyede tutabilmek için geleneksel denetim yaklaşımı değil (OSMANLI DENETİM YAKLAŞIMI !), risk esaslı denetim yaklaşımı kaçınılmazdır.

HERŞEY KONTROL ALTINDA MI ?
HERKES KONTROLLERİN FARKINDA MI ?

Risk and Probability:
Until we can distinguish between an event that is truly random and an event that is the result of cause and effect, we will never know whether what we see is that we'll get, nor how we got what we got from a decision we have made, though we do not know for certain what the outcome will be. The essence of risk management lies in maximizing the areas where we have some control over the outcome while minimizing the areas where we have absolutely no control over the outcome and the linkage between effect and cause is hidden from us”, Page 197 – Chapter 12, “The Measure of Our Ignorance” From “AGAINST THE GODS”.

6 Eylül 2009 Pazar

RİSKE MARUZ DEĞER (RMD) ve RİSK YÖNETİMİ

Risk yönetiminde RMD ölçüm modeli (istatiksel model) hiçbir devrim yaratmamıştır. RMD ölçüm modeli bilimsellikten uzak bir şekilde gelecekte ne olabileceğini tahmin etmeye çalışan çok basit bir finansal falcılık aracıdır.

Risk yönetimi; riskin doğru bilinip ölçülmesinde, ekonometri, istatistik, finansal iktisat gibi akademik disiplinlerden yararlanılarak ortaya çıkan bir süreç olduğu izlenmektedir. Örneğin, bankalarda sermaye yeterliliği oranının paydasını oluşturan büyüklüğün, yani maruz kalınan riskin sayısal tutarının doğru ve tam olarak ölçülmesi etkin bir risk yönetimini gerektirmektedir.

Bankalarda “riske maruz değer” (Value at Risk, VAR) hesaplaması bir tahmin yöntemidir. Bankalarda riske maruz değer hesaplaması sermaye ile ilgili olup beklenmeyen kayıplarla ilgilidir. Risk yönetimi yaklaşımında sermaye beklenen değil, beklenmeyen kayıpların karşılığı olarak değerlendirilmelidir. Risk belirsizliği işaret ettiğinden, SERMAYE beklenen kayıp ile ilişkilendirilmemesi gerekmektedir. Bu çerçevede ele alındığında, beklenen kayıp risk değildir; risk beklenmeyendir, belirsiz olandır.

Bankalarda beklenen kayıplar için "karşılık ayırma politikası"; sermaye ise üstlenilen kayıpların gerçekleşme olasılığına karşı bir güvence oluşturmalıdır. İşin özü; sermaye beklenmeyen kayıpla, karşılıklar ise beklenen kayıplarla ilgilidir. Bankaları teknik yönden en çok zorlayan husus maruz kalınan riskler (beklenmeyen kayıplar) karşısında ne kadar sermayenin yeterli olacağının etkin bir şekilde hesaplanması veya belirlenmesidir.

Sonuç: bankalarda RMD modeli, risk yönetiminin bir finansal falcılık aracıdır. İstikrarı sağlamak için uygulanan düzenlemeler, piyasa disiplinini bozarak “haksız rekabeti” doğurabilmekte; bankacılık sisteminin istikrarını tehdit eden ve ekonomideki toplam riski artıran mekanizmalara dönüşebilmektedir.

Gelişmiş ülkelerden başlayan ve gelişmekte olan ülkelerin de bankacılık sistemini tehdit eden Küresel Kriz, çağdas risk yonetiminin RMD hesaplamaları (finansal mühendislik modelleri) ile önceden tahmin edilememiştir. Gelişmiş ülkelerde sıklıkla yaşanan finansal skandallar çağdaş risk yönetim teknikleriyle önceden tahmin edilip önlenememiştir.

Ulusal ve uluslararası düzenlemeler gösteriyor ki, klasik bankacılık mesleği teknik bankacılık mesleğine doğru temel atmıştır; GÜNÜMÜZ BANKACILIĞI TEKNİK BANKACILIKTIR...! Bankacılar günümüzde "teknisyen bankacılar" (istatistikçi, ekonometrici) olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedirler.

Kanaatimce, bankalarda risk yönetiminin başarısı KURUMSAL YÖNETİMİN (iyi yönetim) gelişmişliği ve uyğulanabilirliği çerçevesinde ele alınması gereken bir süreçtir. Hiç süphesiz, bankalarda risk yönetiminin başarısı, temel bankacılık ilkelerinden hareketle, kendi kendini yenileme özelliğine sahip bir kurumsal yönetim sürecidir. Bankalar açısından ön plana çıkan ve hızlı bir gelişim süreci yaşayan "kurumsal risk yönetimi" tüm çalışanların kurumsal hedef ve stratejilere inanması ve risk yönetim prensiplerini benimsemesiyle gerçekleştirilebilir.

Finansal mühendislik okulunun bilmesi gereken şudur; risk-getiri alanındaki başarı, riski minimize yada maksimize etmek değil, sadece onu iyi bir şekilde yönetmek olmalıdır. Bankacılık işi risk yönetim işidir; risk yönetim sanatıdır. İyi tasarlanmış bir kurumsal yönetim, risk yönetiminin en temel unsurudur; finansal sistem için de hayati bir nitelik taşımaktadır.

“İnsan akıbetinin efendisi değildir ve hiçbir zamanda olmayacaktır". "İnsanın aklı onu daima bilinmeyen ve öngörülmeyen yeni şeyler öğrenmeye doğru götürecektir".

1 Eylül 2009 Salı

KIBRISLI TÜRKLERİN EKONOMİ TARİHİ

Kıbrıs Türkleri'nin ekonomi tarihini (ekonomi geçmişini) beş değişik dönemde analiz etmek mümkündür:

  • 1570-1878 (OSMANLI EĞEMENLİĞİ): Vergi-Zulüm-İsyan Ekonomisi, Tağşiş Ekonomisi;
  • 1879-1960 (İNGİLİZ EĞEMENLİĞİ): İşgal Ekonomisi, Sömürge Ekonomisi;
  • 1960-1974 (KIBRIS EĞEMENLİĞİ): Savaş Ekonomisi, Ambargo Ekonomisi;
  • 1974-1983 (K.T. FEDERE DEVLETİ EĞEMENLİĞİ): Ganimet Ekonomisi, Rant Ekonomisi, Kapalı Ekonomi;
  • 1983- !/? (K.K.T.CUMHURİYETİ EĞEMENLİĞİ): Böl-Dağıt-Yönet Ekonomisi, Rant Ekonomisi, Enflasyon Ekonomisi, Yasal Soygun Ekonomisi, Mafya Ekonomisi, Gazino-Kumar-Fuhuş Ekonomisi, Kriz Ekonomisi, Fahiş Fiyat-Fahiş Faiz Ekonomisi, Vurgun Ekonomisi, Vergi Dışı Ekonomi....
KKTC’de şimdiki nesil gelecek nesillerin haklarını gasp etmektedir; DEV(let).

“Büyük şeyleri başarmak için bilgi ve cesaret gereklidir".

 
VUR-KIR-YOK ET-GASP ET , BÖL-DAĞIT-YÖNET felsefesi (Devlet Yönetişim Felsefesi) aydınlığın yolu mu sizce ?

KKTC BANKACILIK TARİHİ

  1. Dönem: 1879-1960 İngiliz Sömürgesi Bankacılık Dönemi
  2. Dönemi: 1961-1974 Cumhuriyet Dönemi Bankacılığı
  3. Dönem: 1975-2000 Geri Kalmış Bankacılık Dönemi
  4. Dönem: 2001-2007 Geleneksel (Gazino Bankacılığı) Bankacılık Dönemi
  5. Dönem: 2008- ? Çağdaş (Gazino Bankacılığı) Bankacılık Dönemi !

17 Haziran 2009 Çarşamba

Bankalarda Döviz Pozisyonunun Kur Riskine Karşı Duyarlılığı

Bankacılık İşi Risk Yönetim İşidir; Risk Yönetim Sanatıdır. Risk-getiri alanındaki başarı, riski minimize ya da maksimize etmek değil sadece onu yönetmektir.

Döviz Pozisyonu: Long-Short-Square-Square-Long-Short
Döviz Kuru: (Artı)-(Artı)-(Artı)-(Eksi)-(Eksi)-(Eksi)
Kâr: Yükselir,Azalır,Değişmez,Değişmez,Azalır,Yükselir

Bankaların Döviz Pozisyonu = (Döviz Varlıklar + Vadeli Döviz Alacaklar) - (Döviz Borçlar + Vadeli Döviz Borçlar)

(+) Artı Pozisyon: Long Pozisyon
(0) Denk Pozisyon: Square Pozisyon
(-) Açık Pozisyon: Short Pozisyon

Vade uyuşmazlığı riski faiz riskini doğurur. Vade uyuşmazlığı kâr marjını yükselten riskli bir stratejidir. Unutmamalıdır ki; faiz riski zarar verir, fakat likide riski batırır...!

14 Haziran 2009 Pazar

Bankacılık Krizleri ve Banka İflaslarının Nedenleri

Bankacılık krizleri; bankaların sermaye yapılarının bozulmasından ve akti-pasiflerinin dengesizliğinden kaynaklanır.

Kredilerin geri dönmemesi (ödenmemesi), hisse senedi piyasasındaki dalgalanmalar ve döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar bankacılık krizlerinin temel nedenlerindendir.

Finansal krizlerin ortaya çıkışı genelde bankacılık ve döviz krizi şeklinde olur. Bankacılık krizleri ve banka iflaslarının birden fazla nedeni vardır. Şöyle ki:

1. Macro ekonomik şoklar; örneğin, ekonomik faaliyetlerin gerilemesi, şirketlerin finansal sorunlarla karşılışması, gayrimenkul piyasasında yaşanan olumsuzluklar bankaları negatif yönde etkilemekte ve cezalandırmaktadır.

2. Daha riskli faaliyetler; örneğin, türev ürünlerin gelişmesi, açık pozisyonlar, yüksek faiz riski, döviz kurlarının yükselmesi vb. gibi nedenler bankalar olumsuz yönde etkilemektedir.

3. Daha yoğun rekabet; örneğin, bankacılık sektöründeki sınırlamaların azalması sonucu bankalar olumsuz yönde etkilemektedir.

4. Kötü yönetim ve suistimaller; örneğin, suistimaller daha çok küçük bankalarda, kötü yönetim ise büyük bankalarda sorun yaratmıştır. Hem kötü yönetim hem de suistimaller bankalar için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

5. Bankacılığın/bankacılık sektörünün yapısı.
6. Bankaların kısa süreli yabancı kaynaklara bağımlılığı.
7. Ters seçim ve ahlâki yapının bozulması.
8. Finans sektörünün zayıflığı.
9. Denetim ve gözetim otoritesinden kaynaklanan zayıflıklar.

Bankacılık Krizlerinin Sonuçları:

1. Bankacılıktaki Etkileri:
  • Mevduatlar güvende değilse, mevduatlar çekilir ve daha güvenli bölgelerdeki bankalara aktarılır.
  • Bankalar bu talebi karşılımakta güçlük çeker.
  • Bankalar bazı varlıklarını satmak zorunda kalır.
  • Zararına satış ve likidite sorunuyla karşılışılır.
  • Mevduat hacminin düşmesi, mevduat-kredi ilişkisini zayıflatır.
2. Makro-Ekonomik Etkileri
  • Emisyon artışı
  • Kredi hacminin daralması, problemli kredilerin artması
  • Faizlerin yükselmesi
  • Harcama ve talebin düşmesi
  • Üretim ve istihdamın azaltılması
  • Tasarruf ve yatırımın azaltılması
  • Kamu maliyesinin olumsuz etkilenmesi
  • Menkul kıymetler borsasının çökmesi/ menkul kıymetler piyasasının olumsuz yönde etkilenmesi vb. gibi değişkenlerin olumsuz yönde artmasına yol açmaktadır.
3. İflas Eden Bankaları Rehabilite Etme Yöntemleri:
  • Tasfiye
  • Birleşme (Zorunlu Evlilik !)
  • Satış
  • Sermaye Artışı ve Yeniden Yapılandırma

Bankalarda Kredi Analizi ve Kredi Değerliliğinin Ölçülmesi

 Kredi analizinin temel amacı talep edenin, geri ödeme kapasitesi ve arzusuna sahip olduğunun belirlenmesi, ihtiyaca uygun tutar ve vadede kredi verilmesini sağlamaktır.


Genel olarak; ticaret ve yatırım bankaları tarafından kullanılan ve riskleri en aza indiren ilkeler sırasıyla şunlardır:

Kredilerde 5K formülü
1. Karakter
2. Kapasite
3. Kapital (Sermaye)
4. Koşullar
5. Karşılık (Teminat) veya

1. KARAKTER (CHARACTER/REPUTATION)
2. SERMAYE (CAPITAL)
3. KAPASITE (CAPACITY)
4. TEMINAT (COLLATERAL)
5.KONJONKTUR (CYCLE)

Kredi değerliliği 5c formülü ile tahmin edilmektedir. Ancak bu yaklaşım ile kredi değerliliğinin SUBJEKTİF bir şekilde belirlenmesi çağdaş bankacılıkta pratik görülmemektedir...!

Kredi Talep Edenler Hakkında Bilgi Kaynakları

- Karşılıklı Görüşme
- İşletmenin Finansal Tabloları
- İşletmenin Bankadaki (Kredi) Dosyası
- Üye Olduğu Kuruluş Kayıtları, Şirket Onay Belgeleri
- Risk Merkezinden Sağlana Veriler
- Tapu Sicil Kayıtları ve Vergi Beyannameleri
- Piyasa Analizleri vb. gibi diğer bilgi kaynakları.

Bankalarda Kredi Kültürü

Kredi kültürü; kredilendirme sürecinde bankaların davranışlarını, kredilendirme ilkelerini, kredi risklerinin nasıl belirleneceğini ifade eder. Bankalarda kredi kültürünün oluşturulmasından ve benimsetilmesinden üst yönetim sorumludur.

Kredi kültürünün oluşması için gereken unsurlar:
- Mükemmele Bağlılık Düşüncesi
- Günlük karar için kavramsal yapının kurulması
- Değer sisteminin oluşturulması
- Risk üstlenmeye tek tip yaklaşım uygulaması
- Ortak kredi dilinin geliştirilmesi
- Geçmiş kredi deneyimlerinin analiz edilmesi
- Bankanın her şeyin üstünde olduğu düşüncesinin yaygınlaştırılması
- Dürüstlük ve iyi iletişim geliştirilmesi
- Portföy bilişenlerinin bilinmesi
- Alınan kararlardan sorumlu olunması
- Riski üslenmeye ilişkin sabit parametrelerin bulunması
- Kredi ilke ve standartlarına bağlı kalınması
- Piyasalara ve bütçeye gerekçi yaklaşılması
- Erken uyarı göstergeleri kullanan kredi sisteminin oluşturulması
- Risk üstlenmede süprizlere yer olmadığının bilincinde olunması
- Kısa ve uzun dönemli bakış açısının yerleştirilmesi
gereklidir.

Kredi kültürü kısa vadede oluşan bir olgu değildir; kredi kültürü tüm banka çalışanları tarafından orta ve uzun vadeda oluşan ve kurum içerisinde süreklilik arz eden bir olgudur.

Bankalarda Kredi Politikası

Kredi politikası; bankaların bireysel ya da kurumsal müşterilerine karşı kredi işlemlerinde uyguladıkları ilkeler bütünüdür.

Bankalar sağladıkları fonları en uygun vadede en yüksek getiri ve en az riskle kullanıcı birimlere aktarırlar. Bankaların kredi taleplerini değerlendirmede kredi limitleri, müşterinin özellikleri, faiz oranları ve vade gibi konularda dikkate aldıkları ilkeler kredi politikasını oluşturur.

Kredi politikasının içerdiği unsurlar sırasıyla şunlardır:

  1. Kredi türleri ve vadeleri
  2. Kredi konusunda çalışanların yetki ve sorumlulukları
  3. Kredi kararının alınma süreci
  4. İstenecek belge ve teminatlar
  5. Faiz, komisyon ve diğer masraflar
  6. Geri ödeme koşulları
  7. Kredi limitleri ve standartları
  8. Problemli kredilerde izlenecek politikalar
Kredi Politikasını Etkileyen Faktörler:
1. Müşteri İlişkisi
  • Bankaları kendilerine yakın birey ve işletmelerle çalışmayı tercih etmelerinin sebebi bankaların sunduğu diğer hizmetlerden yararlanma olasılığının fazla olması, istihbaratın kolay yapılması ve kredinin kolay izlenmesidir.
2. Kredi Portföyünün Yapısı
  • Kredi politikasını belirleyen kredi komiteleri, toplam mevduat/toplam kredi, toplam kredi/ Özsermaye ya da toplam kaynak/toplam kredi oranlarının belli seviyede olmasına dikkat ederler. Bankalar kaynaklarını, mevzuatı ve rakip bankaların kredi politikalarını göz önünde bulundurarak kredilere ne kadar fon ayrılacağını belirlerler. Kaldıraç oranlarını dikkate alırlar.
3. Kredi Yetki Sistemi
  • Bu sistem; kredi kararlarının hızlandırılması ve kredi analizlerinin sağlıklı yapılması için önemlidir. Bankanın organize yapısına göre "Yetki Sistemi" üzerinde Şube ve Genel Müdürlük kredi açma yetki ve limitlerinin sağlıklı bir şekilde yönetilmesi açısından önemlidir.
4. Kredi Puanlama Sistemi
  • Bu sistem; başvuru forumlarının değerlendirilmesinde işlem yükünü azaltır. Müşteri portföyünün kalitesini korur ve kredi standartlarını oluşturur. Tüm kredi başvurularında ayni bakış açısını sağlar, tüm kredi başvurularını otomatik olarak değerlendirir.
  • Puanlama yapılırken; gelir düzeyi, borç ödeme yeteneği, eğitim ve iş durumu, mal varlıkları, teminatlar ve kefiller analiz edilip otomatik olarak değerlendirilir.
5. Finansal Olan ve Olmayan Analizler
  • Finansal analiz; işletmenin finansal açıdan mevcut durumunu, gelişiminin yeteneğini belirlemek için finansal tablo kalemleri arasındaki ilişkilerin ve değişikliklerin incenenmesi ve diğer işletmelerle karşılıştırılması hakkında çalışmalar yapılmalıdır.
  • Finansal olmayan analiz; firmanın geçmiş, bugünkü gelecekteki performansını etkilemiş ve etkileyebilecek tüm etmenlerin incelenmesini ve değerlendirilmesini içermektedir.
  • Tüm bu analizlere; kredi puanlamasında ve diğer kredi analizlerinde kapsamlı bir şekilde yer verilmelidir.
6. Kredilerin Yeniden Gözden Geçirilmesi
  • Tüm kredilerin sistematik olarak gözden geçirilmesi, banka yetkililerine kredi-risk (kredilerde) önlem alınması hususunda erken uyarı sağlanmasını içermektedir.

12 Haziran 2009 Cuma

Bankalarda Problemli-Sorunlu Krediler

Problemli krediler, kredinin kullanım şartlarında aksaklıkların meydana gelmesi, taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi, müşterinin kredi değerliliğini yitirdiğinin tespiti gibi durumlarda oluşur. Bu durumda hesabın kanuni veya yasal takibe geçirilmesi gerekir.

Kredilerin problemli Hale Düşmesinin Nedenleri
  1. Kredi analizinin sağlıklı yapılmaması
  2. Kredi-analiz birimlerinin çok fazla müşteri odaklı düşünmesi ve risk odaklı kredi analiz prensiplerinden farklı düşünmesi
  3. Ekonomide ve hukuk sisteminde yaşanan olumsuzluklar
  4. Doğru bilginin bankaya verilmemesi nedeniyle krediler biriminin yanlış karar vermesi
  5. Borçlunun ödeme gücünü kaybetmesi
  6. Kredi-yönetim kalitesinin yetersiz kalması
  7. Rekâbetin yüksekliği nedeniyle işletmelerin aşırı borçlanmaya gitmesi ve aşırı borçalnmanın kontrol altında tutulamaması.
Yukarda belirtilen tüm faktörler kredilerin problemli hale düşmesinin nedenleridir.

Bankalarda Sağlıksız (Etkin ve Verimli Olmayan) Kredi Göstergesi

  1. Kayıtsızlık: Banka müşterisiyle daha önceki iyi ilişkilerine dayanıp işlerin ayni şekilde gideceğini düşünmesi sonucu ortaya çıkar.
  2. Dikkatsizlik ve İhmal: Gerekli belgelerin alınmaması, eksik alınması, yeterince teminat istenmemesi, mali analizin yanlış yapılması durumunda (veya mali analizin hiç yapılmaması) durumunda verilen kredinin geri ödenmemesidir.
  3. İletişim Bozukluğu: Bankanın kredi kültürünün oluşturulmaması ve kredi ilkelerinin yeterince anlaşılmaması, bunların alt kademelere duyurulmaması da yanlış kredi kararına yol açmaktadır.
  4. Beklenmedik Olaylar: Borçlunun kredinin geri ödenmesini engelleyecek faktörleri göz ardı etmesinden kaynaklanmaktadır.
  5. Rekâbet Ortamı: Bankaların içinde bulunduğu rekabet, kredi ilkelerinden ödün vermeleri ve diğer bankaları taklit etmeleri "yanlış" kredi kararlarına yol açmaktadır.

8 Haziran 2009 Pazartesi

How to success in writing (PhD) thesis

It takes up to six months to reorganise the elements in a first draft to produce a final text. This involves drawing out the intellectual themes and ensuring that they run consistently through the thesis title, abstract, introductory chapters and conclusions.

The first draft is only the start of the writing-up process for a PhD thesis. Editing, revision and a careful look at presentation are key to producing good work.

Think about how our project, our discipline and the wider intellectual world have changed or are likely to change since we came up with working title. Is the current title going to have the same fashionable connotations it once did ? Is it going to stand up in the future ?

We have to make thesis more readable by checking spelling, grammar and phrasing, as well as font sizes of headings and subheadings, the referencing format and the labelling of figures and illustrations. We need to leave a good few weeks for this work.

Editing is notoriously hard work, for which one must have untired eyes and a well-rested brain. We set aside a few weeks to check mechanical issues such as spelling. By the time return to editing, we should be removed enough to see where changes are needed.

We have to read work aloud because it helps to appreciate whether writing makes sense. It is also important to check citations for ambiguity. We cannot rely on the examiners knowing the work of all the authors we are referring to.

It has been recommended to save small-scale edits until we have finished thesis, but we should not leave everything to do with presentation until the last minute. We should find out what the conventions are for writing a thesis in our discipline early on by talking to supervisor and looking at theses produced by others.

Writing thesis should be a constant process of drafting and revision. Between ten and 20 drafts of each chapter is typical. We need to keep a potential reader in mind. While supervisor knows about our research, the examiners will need to be persuaded that our approach is valid.

We need to state explicitly how work makes a contribution to knowledge. Point this out in conclusion and check to ensure that the chapters add up to this conclusion. The concluding sections of the main chapters need to link to themes discussed in the opening chapter.

The theme that each conclusion links to should be wholly relevant to the specific materials in that chapter and also adapted to the role that the chapter plays in the thesis as a whole.

Assign one function to each chapter and make sure that this role does not overlap with those of its neighbours- say it once; say it right.

The main text of the thesis should be about four fifths of the formal university word limit, leaving the rest for the bibliography, notes, appendices, preface and acknowledgements.

  • If cuts are necessary, we should try to make edits in the introductory chapters to safeguard the core of the thesis.
  • If we find ourself making substantial changes and dropping what our thought were important concepts in favour of new themes at this stage- don't worry !

We can see what works and what doesn't only when we see the complete thesis. But we should not lose faith in what we have done or be tempted to go off in another direction entirely.

The General Idea:

  • A thesis is a hypothesis or conjecture.
  • A PhD dissertation is a lengthy, formal document that argues in defense of a particular thesis. (So many people use the term thesis to refer to the document that a current dictionary now includes it as the third meaning of thesis).

Two important adjectives used to describe a dissertation are "original and substantial". The research performed to support a thesis must be both, and the dissertation must show it to be so.

In particular, a dissertation highlights original contributions. The scientific method means starting with a hypothesis and then collecting evidence to support or deny it. Before one can write a dissertation defending a particular thesis, one must collect evidence that supports it. Thus, the most difficult aspect of writing a dissertation consists of organizing the evidence and associated discussions into a coherent form.

The essence of a dissertation is critical thinking, not experimental data. Analysis and concepts form the heart of the work. A dissertation concentrates on principles: it states the lessons learned, and not merely the facts behind them.

In general, every statement in a dissertation must be supported either by a reference to published scientific literature or by original work. Moreover, a dissertation does not repeat the details of critical thinking and analysis found in published sources; it uses the results as fact and refers the reader to the source for further details.

Each sentence in a dissertation must be complete and correct in a grammatical sense. Moreover, a dissertation must satisfy the stringent rules of formal grammar (e.g., no contractions, no colloquialisms, no slurs, no undefined technical jargon, no hidden jokes, and no slang, even when such terms or phrases are in common use in the spoken language).

Indeed, the writing in a dissertaton must be crystal clear. Shades of meaning matter; the terminology and prose must make fine distinctions. The words must convey exactly the meaning intended, nothing more and nothing less.

Each statement in a dissertation must be correct and defensible in a logical and scientific sense. Moreover, the discussions in a dissertation must satisfy the most stringent rules of logic applied to mathematics and science.

What One Should Learn From The Exercise:
All scientists need to communicate discoveries; the PhD dissertation provides training for communication with other scientists. Writing a dissertation requires a student to think deeply, to organize technical discussion, to muster arguments that will convince other scientists, and to follow rules for rigorous, formal presentation of the arguments and discussion.

A Rule Of Thumb:
Good writing is essential in a dissertation. However, good writing cannot compensate for a paucity of ideas or concepts. Quite the contrary, a clear presentation always exposes weaknesses.

Definitions And Terminology:
Each technical term used in a dissertation must be defined either by a reference to a previously published definition (for standard terms with their usual meaning) or by a precise, unambiguous definition that appears before the term is used (for a new term or a standard term used in an unusual way).

Each term should be used in one and only one way throughout the dissertation. The easiest way to avoid a long series of definitions is to include a statement: the terminology used throughout this document follows that given in [CITATION]. Then, only define exceptions. The introductory chapter can give the intuition (i.e., informal definitions) of terms provided they are defined more precisely later.

Further information:

  • Patrick Dunleavy, Authoring a PhD: How to Plan, Draft, Write and Finish a Doctoral Thesis or Dissertation, Palgrave Study Guides, 2003.
  • Rowena Murray, How to Write a Thesis, Second edition, Open University Press, 2006.

7 Haziran 2009 Pazar

Tez Yazma Tekniği (BA/BSc-MA/MSc-PhD)

Türkçe:
Dünya ekonomisinde (ulusal ve uluslararası piyasalarda) yaşanan olumsuz gelişmeleri anlamak için doktora tezi hazırlamış olmak gerekmez. Doktora (PhD) ünvanına sahip olmak gerekmemektedir ! Ancak, günümüz ekonomilerinde yaşanan olumsuz gelişmeleri doğru bir şekilde anlayıp sistematik bir şekilde yorumlayabilmek için ekonomi bilgi ve becerisine sahip olmamız gerekmektedir.

İngilizce:

Dissertation Writing Process
  • Stage I. Preparing the Way:

The aim of the first stage is to orient you to the tasks ahead by:

  • (1) Identifying resources that can help you in carrying out your project, and
  • (2) Describing (a) how the professional literature can be of use and (b) how to survey the literature efficiently.
  • Stage II: Choosing and Defining Research Topics:
The second stage involves:
  • (1) Selecting the question or problem on which your project will focus,
  • (2) Deciding if you wish to create or adapt a theory as part of your project's contribution; and--if you do, indeed, plan to devise a theory - deciding how to go about it; and
  • (3) Clearly delineating your selected problem and creating a rationale that explains what sort of contribution your dissertation will make to the realm of knowledge within which it's located.
  • Stage III: Collecting and Organizing Information:
Once your research proposal has been specified and its value explained, your next task is to select an effective way to gather the information needed for answering the question. This phase is presented as two sub stages - III-A and III-B .

The two are typically pursued in parallel, because they are interdependent. That is, collecting data efficiently requires a plan for organizing the data and vice versa. Even though the tasks are performed simultaneously, for clarity of presentation we find it convenient to describe them separately.
  • Stage III-A: Collecting Information:
The aim of the first data-collection stage is to describe a variety of the most useful approaches to gathering information. The purpose is not to inspect in detail the steps that comprise each method. Instead, the intention is to
  • (a) sketch principal features of a method,
  • (b) illustrate the sorts of research questions or problems for which it's well suited, and
  • (c) point out the method's advantages and limitations. The approaches that are cited include historical accounts, case studies, ethnographies, experience narratives, surveys, correlation analyses, and experiments. Students often encounter problems at the data-collection stage of their dissertation.
  • Stage III-B: Organizing Information:
No matter what sort of information you gather to solve your research problem, you need to organize it in a way that enables you to draw comparisons and contrasts, to estimate causes and effects, or to identify trends. For this purpose you require a classification system, such as a chronology, typology, or taxonomy and a method of condensing the mass of data in an accurate, comprehensible form.
  • Stage IV. Interpreting the Results:
At this stage you explain what your collection of classified, summarized information means. This is the "so what?" phase of your dissertation.

  • Stage V: Presenting the Finished Product:
In this final stage, you are obliged to describe your completed dissertation to appropriate audiences. Your most immediate audience includes your major advisor and any other faculty members who are assigned to assess your work. Therefore, your first responsibility is to present them with a well crafted written account of your. Then, if you are also obliged to defend your dissertation before a committee in an oral examination session, your second responsibility is to fashion a convincing explanation of your research methods and findings.
  • Example (1):
Abstract:
Purpose– This paper aims to investigate the determinants of choice between private and public debt for British and German listed companies.
Design/methodology/approach– The paper is based on three strands of theories: the “liquidation and renegotiation” hypothesis; the “moral hazard and adverse selection” hypothesis; the “flotation cost” hypothesis. The regression analysis was adopted to test these hypotheses. The specific econometric method used for panel data is generalised method of moments (GMM).
Findings– The evidence records a few similarities in debt-mix structure of German and UK firms but it also detects some important differences. Therefore, the paper concludes that the relation between dependent and explanatory variables is country-dependent. This can be attributed to the differences in corporate governance mechanisms and institutional features of the countries.
Research limitations/implications– The limitation mainly has come from data unavailability for public debt. Future research could be to extend the number of countries to have a better idea for the impact of institutional factors on corporate debt-mix.
Practical implications– The findings confirm that the debt ownership decision of listed firms is not only the result of their own characteristics but also the outcome of legal and financial environment and corporate governance traditions in which they operate. The way managers decide about the type of debt financing is not universal. Furthermore, the factors such as liquidation and renegotiation, moral hazard and adverse selection, flotation costs are found to be significantly relevant while deciding the mix of corporate debt.
Originality/value – This study offers a unique comparison of the evidence from a bank-based economy (Germany) and a market-based economy (UK) that should have direct implications on the choice between bank debt and public debt. Firms with a long-run debt ownership target attain it through an adjustment process. The authors are not aware of any other study on debt ownership that controls for endogeneity using the GMM technique.
  • Example (2):
Abstract:
Purpose– The purpose of this research is to investigate the effect of a speculative attack on the Turkish Lira in the North Cyprus banking sector during the period 1984-2002.
Design/methodology/approach– A mutivariate logit model is the empirical methodology employed in this analysis that allows us to identify the determinants of the probability of bank failure. In the model, the existence of contagious currency crises is constructed as an index of exchange market pressure, which is a weighted average of changes in interest rates, international reserves and the nominal exchange rate.
Findings– The empirical result reveals that the a speculative attack on the Turkish Lira in 1994 and 2001 put stress on banks operating in North Cyprus and led to banking sector distress. The findings also suggest that bank-specific weaknesses, high interest rates, high credit, low trade and the fixed exchange rate policy significantly increased the bank fragility.
Research implications/Limitations– For further research this paper may better distinguish contagion if it uses economic and financial ties from Turkey that are practically susceptible to bank failure in North Cyprus.
Practical implications– This paper presents a practical application of a currency crisis model in the North Cyprus banking sector. In addition to the risk of currency crises, risk under fixed rate regimes, interest rate risk, trade risks and credit risk are also used to encourage correct risk management behaviour in the North Cyprus banking sector.
Originality/Value– This analysis would appear to be the first systematic evidence that investigates the effect of a speculative pressure on Turkish Lira in the North Cyprus banking sector.
  • Tips and Examples for Writing Thesis Statements

1. Determine what kind of paper you are writing:

- An analytical paper breaks down an issue or an idea into its component parts, evaluates the issue or idea, and presents this breakdown and evaluation to the audience.

- An expository (explanatory) paper explains something to the audience.

- An argumentative paper makes a claim about a topic and justifies this claim with specific evidence. The claim could be an opinion, a policy proposal, an evaluation, a cause-and-effect statement, or an interpretation. The goal of the argumentative paper is to convince the audience that the claim is true based on the evidence provided.

If you are writing a text which does not fall under these three categories (ex. a narrative), a thesis statement somewhere in the first paragraph could still be helpful to your reader.

2. Your thesis statement should be specific—it should cover only what you will discuss in your paper and should be supported with specific evidence.

3. The thesis statement usually appears at the end of the first paragraph of a paper.

4. Your topic may change as you write, so you may need to revise your thesis statement to reflect exactly what you have discussed in the paper.

  • Example of an analytical thesis statement:

An analysis of the college admission process reveals one challenge facing counselors: accepting students with high test scores or students with strong extracurricular backgrounds.

The paper that follows should:
- explain the analysis of the college admission process
- explain the challenge facing admissions counselors

  • Example of an expository (explanatory) thesis statement:

The life of the typical college student is characterized by time spent studying, attending class, and socializing with peers.

The paper that follows should:
explain how students spend their time studying, attending class, and socializing with peers

  • Example of an argumentative thesis statement:

High school graduates should be required to take a year off to pursue community service projects before entering college in order to increase their maturity and global awareness.

The paper that follows should:
present an argument and give evidence to support the claim that students should pursue community projects before entering college.

6 Haziran 2009 Cumartesi

Bankacılık Hizmetleri ve Bankacılık Riskleri

Bilgi teknolojisindeki hızlı değişimler nedeniyle, risklerin listesi eksiksiz olamaz. Elektronik bankacılık ve elektronik para faaliyetleriyle uğraşan bankaların karşılaşabileceği özel riskler yeni değildir. Elektronik bankacılık ve elektronik para tarafından yaratılan temel risk türleri yeni olmamakla birlikte, risklerin bazılarının ortaya çıkış şekillerinin yanı sıra bunların bankalar üzerine etkilerinin büyüklüğü bankalar için yeni olabilir.

Bankaların karşılaşabileceği risklerin ve problemlerin bazıları elektronik para ve elektronik bankacılık faaliyetleri için de geçerlidir. Ancak, belirli bir riskin farklı elektronik para ve bankacılık faaliyetleri için geçerli olduğu derece bakımından farklılıklar olması muhtemeldir.

Elektronik bankacılık ve elektronik para faaliyetleri için operasyonel risk, itibar riski ve yasal risk en önemli risk kategorileridir. Örneğin, müşteri bilgilerine yetkisiz erişime yol açan bir güvenlik ihlali operasyonel risk olarak sınıflandırılabilir, ancak bu risk aynı zamanda bankayı yasal ve itibar riskine de maruz bırakır. Farklı türde riskler tek bir problemden kaynaklansa da, uygun risk yönetimi, bu farklı risklerin her birini karşılamak için çare gerektirir.

  • Operasyonel riskler, sistem güvenilirlik veya entegritesinde önemli eksiklikler nedeniyle kayıp ihtimalinden kaynaklanır. Operasyonel risk, müşteri suistimalinden, yetersiz tasarımlanmış ve gerçekleştirilmiş elektronik bankacılık ve elektronik para sistemlerinden de kaynaklanabilir. Bu risklerin belirmelerinin bir çoğu hem elektronik bankacılık hem de elektronik para için geçerlidir.
  • Operasyonel risk, bir bankanın kritik hesap ve risk yönetim sistemleri, diğer şahıslarla alıp verdiği bilgilere erişim üzerindeki kontroller, ve elektronik para durumunda ise bankanın kalpazanlığı tespit ve caydırmada kullandığı önlemler bakımından ortaya çıkar. Banka sistemlerine erişimi kontrol etmek, genişlemiş bilgisayar yetenekleri, erişim noktalarının coğrafi dağılımı, ve Internet gibi halka açık ağlar dahil olmak üzere çeşitli iletişim yollarının kullanılması nedeniyle daha da karmaşık hale gelir.
  • Elektronik para ile, güvenlik ihlali banka için sahtecilikle yaratılmış yükümlülük doğurabilir. Elektronik bankacılığın diğer formları için, yetkisiz erişim, doğrudan kayıplar, müşterilere ilave yükümlülükler veya diğer problemlere neden olabilir. Bir çok özgün erişim ve doğru tanıma problemleri meydana gelebilir. Örneğin, banka içi yetersiz denetim ve kontrolle, Internetten çalışarak gizli müşteri bilgilerine erişebilen çekebilen ve kullanabilen korsanların başarılı bir taarruzuna neden olabilir. Yeterli kontrollerin olmaması durumunda, harici bir üçüncü şahıs bankanın bilgisayar sistemine girebilir ve virüs sokabilir.
  • Elektronik para ve elektronik bankacılık sistemlerine harici taarruzlara ilaveten, bankalar çalışanları tarafından da sahtekarlığa ve dolayısıyla bu bakımından operasyonel riske maruzdur. Örneğin, banka çalışanları müşteri hesaplarına ulaşmak veya yatırılmış değer kartlarını çalmak için gizlice doğru tanıma bilgilerini elde edebilirler.
  • Çalışanlar tarafından istemeyerek yapılan hatalar da bankanın sistemini zayıflatabilir. Banka, seçtiği sistemlerin iyi tasarımlanmamış veya uygulanmamış olmasından dolayı riskle karşı karşıya kalır. Örneğin, bir bankanın seçtiği elektronik bankacılık ve elektronik para sistemi kullanıcı gereksinimleri ile uyumlu değilse, mevcut sistemlerinin durması veya yavaşlaması riskine maruz kalır.

Merkez Bankası için doğrudan bir endişe, bankaların kalpazanlığı tespit ve caydırma için yeterli önlemleri almaması durumunda artabilecek olan, elektronik para kalpazanlığı riskidir. Banka kalpazanlıktan dolayı operasyonel risk ile karşı karşıyadır, çünkü sahte elektronik para bakiyesi miktarı kadar yükümlü olabilecektir. İlaveten, delinmiş bir sistemi tamir etmenin de maliyeti çok yüksektir.

05.10.2007

Dolların Hızlı Düşüşü ve Rasyonel Beklentikler

Tanım olarak kur, statik bir fiyat durumunu değil sürekli hareket halinde olan fiyat akımlarını ifade etmektedir. Kur dalgalanmaları bütün ülkelerde ayni anda ve oranda olmaz. Yani; bir ülkenin parası bazen bir dövize karşı paritesini korurken bir başkasına karşı değer kaybedebilmektedir.

Şöyle ki; Amerika Merkez Bankası’nın son günlerde yaptığı faiz indirimi kararı ile birlikte, dolar belli başlı ülke paraları karşısında hızlı değer kaybatti. Öreğin, 1976’dan beri ilk defa Kanada Doları Amerikan Doları karşısında bire birin üzerinde işlem gördü. Ameriken doları, yine, Avrupa Para Birimi Euro karşısında kısa sürede (bir haftada) yüzde 1.7 oranında değer kaybetti.

Kanaatimce; dolardaki bu hızlı değer kaybı oldukça tehlikelidir. Çünkü, ABD gerek makine gerek bilgisayar üretiminde kullardığı yedek parçayı ithal etmektedir. Diğer ülke para birimleri karşısında değeri düşen dolar nedeniyle yükselen ithalat maliyetlerinin genel fiyat düzeyinin (enflasyonun) yükselmesine neden olacaktır. Buna ek olarak düşük faizli dolar nedeniyle Amerikan bono ve tahvillerin cazibesi azalacağı için yön bulamayan para’nın da enflasyonu yükselteceği beklenmektedir.

Doların hızlı düşüşü Avrupalılar için de kaygı vericidir. Yapılan araştırmalar Avrupalıların Euro/Dolar kurunun düşük seviyelere (1.45-1.50 seviyesine) ulaşmasını beklemektedir. Bunun nedeni Amerika Merkez Bankası’nın 31 Ekimde yapacağı para politikası toplantısında kısa vadeli politika faizlerini yüzde 4.75’den yüzde 4.50 oranına indirebileceği beklentileridir.

Bu durumda Avrupalıların kaygısı ABD’ne gönderilen ihraç ürün imkanlarının büyük ölçüde daraltılmasıdır. Örneğin ABD’e, Almanya tarafından ihraç edilen araçlar, güçlü euro’nun etkisi ile Almanya’nın ihracatını azaltacak ve ekonomik büyüme hızı düşürecektir. Bu durumda, Avrupa Merkez Bankası’nın Euro’ya (Euro Bölgesine) rekabet gücü kazandırması gerekecektir.

Doların hızlı değer kaybı Avrupa’yı kaygılandırırken Japon Yeni de dollar karşısında düşüş yaşadı. Fakat, Japonya’nın yüzde 0.50 oranındaki borçlanma faiz oranı, yüzde 4.0 oranında Euro Bölgesi faizleri, yüzde 6.5 oranında Avusturalya ve yüzde 8.25 oranında Yeni Zelanda ile kıyasladığında oldukça düşük düzeyde bulunuyor. Düşük faizli Japon Yeni borçlanıp yüksek faizli yerlere (bölgelere) yatırım yaparak para kazanmak geçerliliğini halen korumaktadır.

Japon Yeni borçlanarak yatırım yapma cazibesinin sürmesi ve Amerikan Doları’nın faizlerinin keskin bir şekilde indirilmesi yüksek reel faiz veren ülkeler yatırımcılar için çok çekici hale gelir. Yüksek reel faiz oranlarıyle dikkat çeken Türkiye de bu bakımdan yatırımcılar için oldukça kârlı bir ülke. Bu nedenle dolar faiz oranlarının 0.50 puan indirilmesinin ardından Türkiye’ye büyük miktarda para girişi olmuştur.

Kaanatimce Türkiye’ye para girişi devam etmesi halinde Türk Lirası (dollar karşısında) değer kazanmaya devam edecektir. Türkiye’ye gelecek yabancı parayla İstanbul Hisse Senedi Piyasası (İMKB) değer kazanacak ve bu yıl içinde dolar/YTL paritesi 1 lira 15 kuruş 1 lira 17 kuruş arasında bir seviyeye kadar düşebilecektir. Diğer taraftan zaten aşırı değerlenen lira’nın hızla değerlemeye devam etmesi Türkiye ekonomisi için pek de olumlu bir durum değildir.

Özetle; aşırı değer kazanan lira’nın ne zaman düzeltme yapacağını görebilmek, yabancı para girişinin devam ettiği bir ortamda, temel analiz metotlarına göre mümkün değildir. Ancak, Türkiye’ye gelecek olan yabancı parayla bu yıl içinde dolar/YTL paritesi 1 lira 15 kuruş - 1 lira 17 kuruş arasında bir seviyeye kadar düşebileceğini bir kenara kaydetmekte fayda vardır.

26.09.2007

31 Mayıs 2009 Pazar

Etkin Piyasalar, Temel ve Teknik Analizciler


Borsadaki fiyatların öngörülebilirliği, bir serabın peşinden koşmakla ayni şeydir. Şöyle ki; etkin piyasalarda sofistike finans modelleri, yunan sembolleri ile kompleks istatistiksel ilişkiler kurarak, piyasanın dalgalı sularındaki fiyat grafiklerlerini izleyerek hisse senedi ve/veya döviz fiyatlarını önceden tahmin edip ortalamanın üzerinde kâr elde etmek (anormal kâr elde etmek) mümkün değildir.

Etkin piyasalarda, birinin kazancı, diğerinin kaybıdır. Örneğin, belli bir süre içerisinde alım-satım işlemlerinden kazanan veya kâr elde eden bir yatırımcının belli bir sure sonra tekrarlanan alım-satım işlemlerinden yine kâr elde edeceğini öngörmek mümkün değildir. Her zaman ve her yerde mutlaka birinin kazancı diğerinin kaybı olmaktadır.

Kısa vadede; hisse senedi ve döviz fiyatlarının gelecekteki değerinin tahmin etmek çok zordur. Şans faktörü dışarı; ortalamanın üzerinden piyasadan (borsadan) alım-satım işlami yaparak ortalamanın üzerinde kâr elde etmek olanaksız değilse bile çok zordur. Manüplasyon yolu deneyerek piyasalardan hileli kazanç elde etmek yasal değildir. Finans tarihinde, piyasadan hileli kazanç sağlamak yolu ile Bernard Madoff ve Charles Ponzi'nin şatoları kafalarına yıkılmıştır...!

Çağdaş ekonomilerde “altın yumurtanın” araştırılması üzerine değişik finans yöntemleri ortaya çıkmıştır. Bu yöntemler sırasıyla “temel ve teknik” analizlerdir. Bu analiz yöntemlerini ilke edinmiş profesyoneller (bundan sonra GRAFİKÇİLER olarak adlandırılacaktır) ayni sorunu çözmeye çalışırlar; ikisi de fiyatların gidecekleri muhtemel yönü belirlemeye çalışırlar, fakat soruna değişik yönden yaklaşırlar. Temel grafikçi (temelci) piyasa hareketlerinin (fiyatların aşağı ya da yukarı gitmesi ya da ayni kalmasına yol açan ekonomik güçlerin) nedenlerini incelerken, teknik grafikçi (teknikçi) ise piyasa hareketlerinin sonuçlarını inceler ve bu hareketler üzerinde yoğunlaşır.

Temel grafikçi, bir hisse senedinin gerçek değerini belirleyebilmek için o hisse senedinin etkileyen tüm etkenleri inceler- ekonomik, sektörel ve şirket analizleri gibi üş aşamalı yol izlerler ve eğer bir hisse senedinin gerçek değeri o andaki piyasa fiyatının altında ise o zaman hisse senedi gerçek değerinin üzerine çıkmış demektir ve satış işlemi yaparlar. Eğer bir hisse senedinin gerçek değeri o anki piyasa fiyatının üzerinde ise o hisse senedi gerçek değerinin altına inmiş olur ve alım işlemi yaparlar. Al-satçılar (temel ve teknik grafikçiler) işte böyle çalışırlar. Piyasanın derin sularındaki dalgalanmalara değişik yönden yaklaşırlar...!

Her iki grafikçi de piyasa fiyatlarının gelecekte izleyecekleri yolu ve uygun alım-satım zamanını (stratejisini) tam olarak tahmin etmek için bir serabın peşinden koşmakla uğraşırlar. Altın yumurtanın araştırılmasında, çoğunlukla, bilimsellikten hayala kadar uzanan değişik türden “finans-yatırım” bozgununa uğrarlar.

Etkin piyasalarda birinin kazancı, diğerinin kaybıdır. Bugünkü kazançlar belli bir sure sonra tekrarlanan kayıpların bedelidir. Piyasadan, ortalamanın üzerinde kâr elde etmek mümkün değildir. Piyasalar çok hızlı bir şekilde bütün bilgileri değerlendirdiği için ne temelcinin ne de teknikcinin biribirinden herhangi bir üstünlük veya avantaj elde etmesi mümkün değildir.

Piyasa fiyatı bilinen temel verilerin çok önünde yürürler. Piyasa fiyatı temel verilerin veya o günkü sıradan düşüncenin bir öncü göstergesi gibi rol oynasa bile bu veriler çok önceden piyasaya girmiş ve fiyatlara yansıtılmıştır. Etkin piyasalarda fiyatlar, bilinmeyen veya tahmini güç temel verilere doğru yol alırlar. Al-satçılar (grafikçiler) hisse loto tahminlerini sofistike finans modelleri, yunan sembolleri ile kompleks istatistiksel ilişkiler kurarak, piyasanın dalgalı sularındaki fiyat grafiklerlerini izleyerek hisse senedi ve/veya döviz fiyatlarını önceden tahmin edip ortalamanın üzerinde kâr elde etmeya çalışırlar.

Her iki grafikçi de diğer oyuncuların yaptıklarını özenle inceler ve ne yapmak istediklerini tahmin etmeye çalışırlar. Her iki grafikçi de gelecekte atılacak yatırım stratejilerine ışık tutmaya çalışırlar- en büyük aptal teorisi. Bilmezler ki piyasada fiyatlar “rastgele seyir” izler; piyasa o kadar etkindir ki yeni bir bilgi geldiğinde fiyatlara yansıtılır ve önceden yapılan tahminlerle hisse senetleri (dövizler) sürekli olarak kazanç sağlayacak hızda alınıp satılamaz. Piyasanın olağan üstü gücü karşısında; piyasanın olağan üstü fiyat değişmelerini, ne temelciler ne de teknikciler tahmin edilebilir.

Piyasanın derin ve dalgalı sularında iki büyük oyuncunun, temel ve teknik analizcilerin (grafikçilerin) bilmesi gereken şudur: Borsadaki fiyatların öngörülebilirliği, bir serabın peşinden koşmakla ayni şeydir. Etkin piyasalarda, uzun vade yaklaşımları dışında, hisse senedi veya döviz fiyatlarının gelecekteki değerlerini tahmin etmek, ortalamanın üzerinde kâr elde etmek, olanaksız değilse bile çok zordur.

Hakan Ürem

1 Mayıs 2009 Cuma

Private Property in Money: Inflation and Confiscation of the Value of Money

Inflation is the worldwide phenomenon in the sense that it involves government's policies of sabotaging the value of money in the economic system. The prospect for confiscation of value of through monetary inflation reduces the intrinsic advantages of holding claims dominated in money. And it creates a distortion in favour of real assets. An effective monetary constitution (which exists nowhere in the world) that would guarantee stability in the value of monetary unit would work miracles, whether measured against criteria of liberty or efficiency.

This paper is about government's sabotaging of the market mechanism through inflation and confiscation of the value of money.

Inflation destroys the fabric of society. . . According to enemies of the free market system: “the best way to destroy the capitalist system is to debauch the currency. There is no subtler, no surer means of overturning the existing basis of society than to debauch the currency. The process engages all the hidden forces of economic law on the side of destruction, and does it in a manner which not one man in a million is able to diagnose".

In his book,"Philosophy of Money", Georg Simmel explains that: "The purely monetary connection between ruler and subject demonstrated the absence of any other relationship. The continuous depreciation of currency by rulers was an appropriate technique within such a relationship; for these methods, which give all the benefits to one side and the entire loss to the other. This has been traced to the fiscal policy of rulers who use the royal prerogative of coinage as a means of taxation without concern for the consequences of devaluation."

What inflation does is this:

  1. The government issues new money; that is, it raises funds without taxing or borrowing. To the government, this is pure gain. As the new money works its way through the economy, prices rise. The first receivers of the new money gain at the expense of the later receivers. Inflation, then, confers no general, social benefit; instead it redistributes the wealth in favour of first comers. . .Those stuck with the loss include fixed income groups; ministers, teachers, people on salaries, those on fixed money contracts made before the price rise, life insurance beneficiaries, retirees, landlords with long term leases, bond holders and other creditors, and those holding cash.
  2. Business calculation becomes more difficult. Prices do not change uniformly or at the same speed; it becomes harder to separate the lasting from the transitional, to guess the demands of consumers. Business accounting may seriously overstate profits, may even consume capital while presumably increasing investment.
  3. The sellers market leads to a declining quality of goods and services, since consumers resist price increases less when they are concealed by less quality.
  4. Quality of work declines as people go for "get rich quick" schemes and scorn sober effort. Thrift is penalized and debt encouraged, since debt is paid off in lower valued money.
  5. Families and communities continue to fail. The media emphasizes corporate misdeeds over government corruption even though it is hard to find any reason to trust politicians or government bureaucrats. At least not all chief executive officers are crooked, something one cannot be sure about in government !
  6. By a continuing process of inflation, governments confiscate, secretly and unobserved, an important part of the wealth of their citizens. By this method they not only confiscate, but they confiscate arbitrarily. And, while the process impoverishes many, it actually enriches some. The sight of this arbitrary rearrangement of riches strikes not only at security but also at confidence in the equity of the existing distribution of wealth.
  7. Inflation lowers the general standard of living, as it creates an atmosphere of prosperity. More importantly, over time it destroys the fabric of society, it creates morally sloppy society and hence the process of wealth-getting degenerates into a gamble and a lottery...
  8. Inflation opens up the road to serfdom; it leads to planned society in which dominant class has both economic and political power. It leads distortion in the markets that a class of capital-controllers are in power- sabotaging the price mechanism or the free market economic system.

Inflation is a bad; in the sense that it leads to distortions and problems in an economy. It distort the functioning of the price mechanism (informing, incentivising, and rationing functions)in the economic system. Thus, inflation includes losses to savers, losses to people with fixed incomes,losses to taxpayers,confusing price signals,speculation crowding out production,reduced attention to productivity,wastage of resources in the economy.

In sum; "the abandonment of the gold standard made inflation possible for the welfare statistics to use the banking system as a means to an unlimited expansion of credit. In the absence of the gold standard, there is no way to protect savings from confiscation through inflation. There is no safe store of value....",(Alan Greenspan). "The Central Bank is an institution of the most deadly hostility existing against the principles and form of Constitution",(Thomas Jefferson).

References:
1.http://www.safehaven.com/article-7668.htm
2.http://goldprice.org/bob/2009/01/gold-and-government-fiat-token-turmoil_09.html
3.http://www.marketoracle.co.uk/Article10319.html
4.http://www.marketoracle.co.uk/Article1143.html
5.http://www.lewrockwell.com/orig5/crispin4.html
6.http://www.pbs.org/wgbh/commandingheights/shared/minitext/ess_inflation.html
7.http://www.pbs.org/wgbh/commandingheights/shared/pdf/ess_inflation.pdf

25 Nisan 2009 Cumartesi

Hükümdarlık Oyunu: Kuzey Kıbrıs Ekonomisinde Senyoraj veya Sinyoraj Oyunu

Tanım olarak "senyoraj" veya "sinyoraj", paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki farkı ifade etmektedir. Devlet parasının (TL'nin) basım maliyeti çok ufak olduğundan, ve her basılan banknot piyasadaki paranın göreceli değerini azaltarak gizli enflasyon yaratmaktadır ki bu devletin vatandaşın cebindeki paradan (parlamentonun onayını alınmadan, hiç sezdirmeden) vergi alınmasını ifade edilmektedir.

Bu makalemde senjoraj konusunu ele alıp TC Merkez Bankası’ nın KKTC ekonomisindeki (bankacılık sektöründeki) “gizli el" operasyonlarını (mali operasyonlarını !) analiz etmeye çalışacağım.

KKTC Merkez bankası, TC Merkez Bankası’nın bir şubesi olarak faaliyetlerini sürdürmekte, esasen TC Merkez Bankası tarafından yönetilmekte ve yönlendirilmektedir. KKTC Merkez Bankası’nın “figüranlık rolü”, aslında kamudan (merkezi yönetimden) özerk, ama TC Merkez bankasından asla özerk veya bağımsız bir yönetişim konumunda değildir. TC merkez bankasının uyguladığı, iyi veya kötü, para politikaları neticesinde KKTC bankacılık sektörü anında etkilenmekte, bırakın orta ve uzun vadeyi, sektörün ve sektörün içerisinde yer alan bankaların kısa vadeli performanslarında bile kayde değer (belirgin) sapmalar olabilmektedir.

TC Merkez bankasının ülkede yaratmış olduğu “para kurulu sistemi” ile elde ettiği senyoraj geliri (enflasyon vergisi) sanıldığından çok daha yüksektir. KKTC MB veri tabanında para arzı verileri eksik olduğundan, bu gelirleri tam olarak tespit etmek imkansızdır. Ancak ülkenin uzun yıllar enflasyonist bir süreçten geçtiği bilinciyle, bu senyorajın ülke economisine maliyeti çok yüksektir. Bunun ülkeye ortalama olarak her yıl maliyeti GSMH % 5 -7 civarında olduğunu rahatça söylemek mümkündür.

Bu bilgiler doğrultusunda, TC hükümeti ile KKTC hükümeti arasında bir anlaşma imzalanıp her yıl net olarak GSMH yüzde 5-7’nı KKTC hükümetine/devletine geri iade edeceği üzerine bir anlaşma imzalanmalıdır. Para kurulu sistemi yanlızca o ülkenin parasını kullanmakla kalmayıp, her mali yıl sonunda parası kullanılan ülkenin (TC), parasını kullanan ülkeye (KKTC) hukiki olarak senyoraj gelirlerini iade etmesi gerekir. Ülkeye yıl sonu itibariyle yapılacak olan senyoraj iadesi “MALİ YARDIM” adı altında olmamalıdır.

Gizli el operasyonları ile (TC) Hükümeti'nin para basma hakkını kullanarak KKTC halkından elde ettiği gelir SENJORAJ VEYA SİNYORAJ geliridir. Bu gelirler yasal yoldan veya anayasada yer alacak bir madde ile, açık ve şeffaf bir şekilde, her yıl KKTC halkına iade edilmeli, geri iade edilecek olan bu paraların devlet hesaplarındaki adı "MALİ YARDIM" olmamalıdır.

Sonuç; KKTC Bankacılık sektörü üzerinden tüm finansal olan ve olmayan baskıların kaldırılması ve senyoraj gelirlerinin KKTC toplumuna iade edilmesi gerekmektedir. Kamu müdahalesiyle, para ihraç tekeline sahip olan bir merkez bankasının var olması ve bu merkez bankasının bir kurala göre para arz etmesi gereklidir !

Senyorajın bir gelir kaynağı olarak önemli hale gelmesiyle ekonomide istikrarsızlık yaratan bir faktöre dönüşmesinin temel nedenlerinden birisi (TC) merkez bankasının ekonomik sistem içerisinde parasal tekele sahip olması ve KKTC ekonomisi üzerinde hükümdarlık (oyunu) sürdürmesidir.

Copyright © 2009, “Tüm Haklar Saklıdır”.