7 Kasım 2010 Pazar

SOSYAL BİLİMLERDE METODOLOJİK YANLIŞLIKLAR

Ekonomi biliminde gözlemlenen birçok methodolojik yanlışlıklar diğer Sosyal Bilim başlığı altında olan bilim dallarında da gözlemlenmektedir.

Yanlış methodoloji uygulayan meslektaşlarımı ben "MAKİNE MÜHENDİSİ"olarak adlandırıyorum.
 
Sosyal Bilimlerde MAKİNA MÜHENDİSİNİN (makine mühendisliği yaklaşımının !) yeri nedir ?

2 Kasım 2010 Salı

DEVLET (LEVİATHAN) ARACILIĞIYLA NELER YAPABİLİRİZ ?

1. AKSİYOM: "Ülkem benim için ne yapabilir"; bu ifade devletin patron, yurttaşın ise onun bekçiliği altında olduğu anlamı çıkar ki bu görüş veya düşünce özgür insanın kendi yazgısından sorumlu olduğu inancına ters düşer. 2. AKSİYOM: "Ülkem için neler yapabilirim"; bu ifade bireye görev yükleyen bir ifadedir. Devlet efendi, yurttaşın da hizmetkar veya adanmış anlamına gelen bir ifadedir. Özgür bir insan için ülkesi, onu oluşturan bireylerin toplamıdır; bireylerin üzerinde ve onları aşan bie şey değildir. Bireyler ortak ulusal mirastan gurur duyması ve ortak toplumsal geleneklere sadık kalmalıdır. 3. AKSİYOM: Özgür insan ne "ülkesinin onun için neler yapabileceğini", ne de kendisinin "ülkesi için neler yapabileceğini" sorar. Bunun yerine, 4. AKSİYOM: Ben ve diğer yurttaşlar veya vatandaşlar bireysel sorumluluklarımızı yerine getirmeyi kolaylaştırmak için, çeşitli hedef ve amaçlarımızı gerçekleştirmek ve hepsinden önemlisi, özgürlüğümüzün korunması için DEVLET (LEVİATHAN) aracılığıyla neler yapabiliriz diye soru sorar. 5. AKSİYOM: Yarattığımız devletin, özgürlüğümüzün korunması için kurduğumuz hükümetin o özgürlüğü yok edici bir DEV'e dönüşmemesini nasıl sağlayabiliriz diye soru sorar.

SONUÇ:
(LEVİATHAN) canavarı, yani sınırsız güce sahip DEV(LET), ülkede hak ve özgürlüklerin koruyucusu olarak değil, hak ve özgürlüklerin ihlalcisi haline gelmiştir.

Herkes ülkede insanların hak ve özgürlüğünün Devlet (LAVİATHAN) tarafından ihlal edildiğinin, bilincindedir. Ancak, hiç kimse bu sınırsız gücün (Leviatha'nın) nasıl durdurulacağını bilmemektedir....!

İnsanların hak ve özgürlüklerimizi korumak için oluşturulan KKTC devleti zamanla büyüdü ve gelişti, büyük bir LEVİATHAN oldu. Devlet (LEVİATHAN) büyüdükçe hak ve özgürlüklerimizde o ölçüde küçüldü. İşte alın size KKTC DEVLETİ; SINIRSIZ DEVLET, SINIRSIZ GÜÇ !

Kaynak:
1. Milton Friedman, "Kapitalizm ve Özgürlük", çevirim yılı: 2008. 

30 Ekim 2010 Cumartesi

Methodological Categories In Economics

Economics is NOT the economizing process. Economics is all systematized knowledge concerns with the market phenomena that brought about by the mutual adjustment of many individual economies within the rules of the law of property, tort, and contract. The element of chance is inseparable from the operation of the market as the elements of skill, capacities, and tastes.

1. Logic of economic choice
2. Abstract science of economic behaviour
3. Predictive science of economic behaviour

AKADEMİK ARAŞTIRMA: (ACADEMIC SEARCH ENGINES)

Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi

Article Search Engine
 
Goggle Scholar


Search Engines

25 Ekim 2010 Pazartesi

BANKALARDA RİSK ODAKLI KURUMSAL YÖNETİŞİM: YENİ “BIS” PRENSİPLERİ

“The Bank for International Settlements” (BIS) tarafından bankalarda “Kurumsal Yönetişimin Geliştirilmesi Prensipleri” adı altında bir belge yayımlamıştır. Bu belgenin temelini OECD tarafından 2004 yılında ve BIS tarafından geliştirilerek 2006 yılında yayımlanan kurumsal yönetişim prensipleri oluşturmaktadır:

Prensip 1
Banka’ya ilişkin tüm sorumluluk Yönetim Kuruluna aittir. Bu sorumluluk, bankanın stratejik hedefleri, risk stratejisi, kurumsal yönetişim ve kurumsal değerlere ait uygulamalarının onaylanması ve gözetiminin yanında, bu konularla ilgili olarak üst düzey yöneticilerin gözetimini de kapsar.

Prensip 2
Yönetim Kurulu üyeleri bulundukları pozisyonun gerektirdiği niteliklere sahip olmalı ve -gerekmesi halinde eğitim alarak- bunu sürdürmelidir. Yönetim Kurulu üyeleri kurumsal yönetişim sürecindeki sorumluluklarını açık bir şekilde anlamalı, banka faaliyetlerini objektif olarak icra etmeli ve sonuçlarını değerlendirmelidir.

Prensip 3
Yönetim Kurulu, kendi faaliyetleri için de uygun yönetişim uygulamalarını tanımlamalı, bunların takibine ve periodik olarak incelenerek iyileştirilmesine imkan veren araçlara sahip olmalıdır.

Prensip 4
Grup şeklindeki yapılanmalarda, ana şirket konumunda olan Bankanın Yönetim Kurulu, Grubun kurumsal yönetişiminin sorumlusu olarak, yönetişim politika ve mekanizmalarının; yapıya, faaliyete ve riske uygun olarak, tüm grup ve ortaklıkları genelinde, yeterli olarak uygulanmasını temin etmekle yükümlüdür.

Prensip 5
Yönetim Kurulu’nun direktifleri doğrultusunda, üst düzey yöneticiler faaliyetlerin, Yönetim Kurulu’nun belirlediği; strateji, risk iştahı (toleransı) ve politikalara uygun olarak yürütülmesini sağlamalıdır.

Prensip 6
Bankalar, bir sorumlu tarafından yönetilen bağımsız bir risk yönetimi fonksiyonuna sahip olmalıdır. Bu fonksiyon gerekli olan yetki, büyüklük, bağımsızlık ve Yönetim Kurulu’na erişim imkanına sahip olmalıdır.

Prensip 7
Riskler sürekli olarak kurumsal ve bölümsel bazda belirlemeli ve izlenmelidir. Bankanın risk yönetim ve iç kontrol altyapısı, bankanın risk profili ve dışsal risklerdeki değişikliklere paralel olarak güncellenmelidir.

Prensip 8
Etkili bir risk yönetimi, risk hakkındaki bilgilerin gerek banka genelini kapsayacak şekilde gerekse Yönetim Kurulu ve üst düzey yöneticilere yapılan raporlamalar yoluyla etkin bir biçimde iletişiminin sağlanmasıyla gerçekleşir.

Prensip 9
Yönetim Kurulu ve üst düzey yönetim; iç denetim, iç kontrol ve bağımsız denetim fonksiyonlarının gerçekleştirdiği çalışmalardan etkili bir şekilde faydalanmalıdır.

Prensip 10
Yönetim Kurulu, bankanın ücretlendirme (maaş, ikramiye ve primler) sisteminin tasarım ve işletimini aktif bir biçimde gözetime tabi tutmalı ve ücretlendirme sisteminin istenilen şekilde işlemesini sağlamak amacıyla izlemeli ve incelemelidir.

Prensip 11
Bir çalışana verilen ücretlerin toplamı; çalışanın aldığı tüm risklerle ölçülü, ilişkili ve uyumlu olmalıdır. Yapılan ücretlendirmenin sonuçları ile riskin sonuçları arasında simetri bulunmalı, ücret ödeme takvimi riskin zaman içindeki gelişimine duyarlı olmalı ve ücretlendirmenin içeriği de (nakit, hisse ya da diğer araçlardan oluşan karışım) riskle ilişkilendirilmelidir.

Prensip 12
Yönetim Kurulu ve üst düzey yönetim, bankanın operasyonel yapısını ve bu yapının karşı karşıya olduğu riskler karşısındaki durumunu bilmesi ve anlaması gerekmektedir.

Prensip 13
Bir banka yasalardan kaynaklanan nedenlerle özel bir amaca hizmet ediyor yada özel bir amaca hizmet eden yapılar barındırıyor, ve bu nedenle şeffaflık sağlayamıyor ya da uluslararası bankacılık standartlarını karşılayamıyor olabilir. Bu durumlarda Yönetim Kurulu ve üst düzey yöneticilerin faaliyetler ile ilgili; amaç, yapı ve bununla ilgili özel riskleri anlamaları ve belirlenen riskleri azaltmaya yönelik çözüm aramaları gerekmektedir.

Prensip 14
Bankanın yönetişimi, ortaklarına, mevduat sahiplerine, pay sahiplerine ve paydaşlarına karşı yeterli ölçüde şaffaflık sağlamalıdır.


Kaynak:
http://www.bis.org/publ/bcbs176.pdf

17 Ekim 2010 Pazar

THE EXPLICANS OF THE EXPLICAND

The scientific explanations would be the explanation of the known by the unknown (explicandum).The explicandum is assumed to be known or known to be true. The explican is the object ot our search would be not known; it will have to be discovered.

The explican should not be ad hoc, it must be rich in contend. It must have a variety of testable concequances (independent tests or independent evidence) which are different from the explicandum.

For universal laws of nature, they must be independently tested everwhere and at all times. Thus universal laws are testable and falsifiable. An explanation in terms of testable and falsifiable universal laws and initial conditions can be satisfactory.

The aim of science is to find satisfactory explanations or a set of statements that describes the state of affairs to be explained (explicandum). It is aim of science to find satisfactory explanations and by improving the degree of testability by proseeding to better (advanced) testable theories which means proceeding to theories of ever richer content, of higher degrees of universality, and so of higher degrees of precision. This is actual practice of the theoretical science.

12 Ekim 2010 Salı

HAKAN UREM BIOGRAPHY

Hakan Ürem Biography
  1.  Against all sort of pseudo-scientific methods and explanations.
  2.  I'm 100 % Popperian in the sense of his contributions to Logic and the Philosophy of Science: "All our machines and tool are destroyed, and all our subjective learning, including our subjective knowledge of machines and tools, and how to use them. But libraries and our capacity to learn from them survive. WHAT WOULD HAPPEN ? Clearly, after much suffering, our world may get going on again". "As before, machines and tool are destroyed, and our subjective learning, including our subjective knowledge of machines and tools, and how to use them. But this time, all libraries are destroyed also, so that our capacity to learn from books become useless". "For in the second case, there will be no re-emergence of our civilization for many millennia". There would be no theory of scientific knowledge. 
  3. I am after the paradox of invalid proof and logical fallacy.
  4. Interested in the phenomenon of human knowledge.
  5. Interested in scientific explanation; the explanation of the known by the unknown (the explicans of the explicandum)
  6. Interested in systematized knowledge-systematized body of knowledge.
  7. I am not free to choose the consequences of my actions, but I am free to choose my actions.
  8. I wish to understand theory of rational behavior as a benchmark. Like most economist, I find it powerful tool of analysis of phenomena. It allows vicarious problem solving and when it works I get a lot of output from minimal input using a standard piece of intellectual machinery.
  9. Tüm deneyimlerimizin iki zıt kutupta oluştuğunu bilmekteyim- planlı determinist ve düzenli sistemler, ve düzensiz ve tahmin edilemez sistemlerin rastgele stokastik dünyası arasında gidip geldiğini çok iyi bilmekteyim.
http://mywikibiz.com/User_talk:Hakanurem

Auditing: Professional Skepticism and Fraud

Professional skepticism assumes neither management’s total honesty nor their dishonesty, notwithstanding the auditor’s past experience of the honesty and integrity of the entity’s management or those charged with governance. It recognizes that fraud is always possible and that management is in the best position to commit fraud.
When fuel, oxygen, and heat are brought together, there is a high probability of fire. The same is true for fraud. Fraud is most likely to occur when three key factors are present:
  1. Opportunity (Perceived or Real)
  2. Pressure
  3. Rationalization
Fraud and management override can be perpetrated in any size of entity at any time...!

11 Ekim 2010 Pazartesi

WHY I AM 100 % POPPERIAN ?


Form Karl Popper Selection, edited by David Miller, in page 59:

1. "All our machines and tool are destroyed, and all our subjective learning, including our subjective knowledge of mechines and tools, and how to use them. But libraries and our capacity to learn from them survive. WHAT WOULD HAPPEN ? Clearly, after much suffering, our world may get going on again".

2. "As before, mechines and tool are destroyed, and our subjective learning, including our subjective knowledge of mechines and tools, and how to use them. But this time, all libraries are destroyed also, so that our capacity to learn from books become useless".

"For in the second case, there will be no re-emergence of our civilization for many millennia"....there would be no theory of scientific knowledge...

I am % 100 Popperian in the sense of his contributions to Logic and the Philosophy of Science.

26 Ağustos 2010 Perşembe

DÜŞÜNCE ESİRİ OLAN AKIL

İnsan zihni, bir başka düşüncenin esiri olduğu sürece özgür değildir. İnsan hayatında en tehlikeli şey başka düşüncelerin esiri olmasıdır. İnsan zihninin tehlikeli seviyede yetersiz kalması bir başka düşüncenin esiri olması anlamına gelmektedir.

10 Ağustos 2010 Salı

HOBBES VE LEVITHAN KUZEY KIBRIS'TA


Thomas Hobbes'un adlandırdığı LEVIATHAN canavarı, yani sınırsız güce sahip DEV(LET), ülkede hak ve özgürlüklerin koruyucusu olarak değil, hak ve özgürlüklerin ihlalcisi haline gelmiştir.

Herkes ülkede insanların hak ve özgürlüğünün Devlet (LAVIATHAN) tarafından ihlal edildiğinin bilincindedir. Ancak, hiç kimse bu sınırsız gücün (Leviatha'nın) nasıl durdurulacağını bilmemektedir....!

İnsanların hak ve özgürlüklerini korumak için oluşturulan KKTC devleti zamanla büyüdü ve gelişti, büyük bir LEVİATHAN oldu... Devlet (LEVİATHAN) büyüdükçe insanların hak ve özgürlükleri de o ölçüde küçüldü. İşte alın size KKTC DEVLETİ; SINIRSIZ DEVLET, SINIRSIZ GÜÇ !

Sözde ekonomist adı altında gazette köşelerine yazı yazanlar; Gini coefficient yöntemlerini bıraksınlar, esas sorunları tartışsınlar. HAVAYA boşa atan arkadaşımız, akademisyenlere seslenip yazısında şöyle diyor: "Yürekli olun, ilminize saygınız olsun, topluca gücünüz bilginizdir. Size bir şey yapamazlar. Yapsalar dahi tuzunuza layıksanız başka yerde veya ülkede benzer iş bulursunuz....".

Demode olmuş bu fikirlere/yöntemlere halkın karnı toktur. TV'de ve Gazettelerde bilmişlik taslayacaklarına, bilimsellikten uzak bir şekilde halka yanlış (sahte reçeteler) önereceklerine, LAVİATHAN canavarının (DEVLET) nasıl dize getirilebileceğini tartışsınlar- eğer sorunlara dürüst ve samimimiyetle yaklaşırlarsa tabi....

KKTC'de (TRNC !) şimdiki nesil, gelecek nesillerin haklarını gasp etmektedir. Bu gasp ülkede uzun yıllar devam etmekdir, paradoksal önlemlerle halk uyutulmaya çalışılmaktadır.

Herkesi her yerde bin defa kandırdınız; ama artık herkesi her zaman bin defa kandıramayacaksınız. Herkesi her zaman bir defa kandırabileceksiniz.

9 Haziran 2010 Çarşamba

HASTALIĞIN ADI: OROSPROZIST HASTALIĞI


Yeni bir hastalıktır. Hastalık için kapsamlı bir tanı-tedavi bilgisi gerekecektir.

HASTALIĞIN TANIMI
Orosprozist, sağlam temeller üzerine inşa edilmemiş ve zincirleme reaksiyon sonucu oluşan çok ciddi bir toplumsal hastalığı ifade eder.
HASTALIĞIN ORTAYA ÇIKTIĞI ALANLAR
Orosprozist hastalığı; ekonomik, sosyal, kültürel, ve politik alanlarda ortaya çıkan bir tür toplumsal hastalıktır.

HASTALIĞIN TESPİT EDİLDİĞİ YER
Orosprozist hastalığına ilk defa Kuzey Kıbrıs'ta rastlanmıştır.

HASTALIĞIN NEDENLERİ
Kıbrıslı Türklerin, toplumsal gücünü zayıflatacak/ortadan kaldıracak birçok politik,ekonomik,sosyal ve kültürel süreçler.
  • Kısa dönemci rant elde etme zihniyeti ortamı yaratmalar,
  • Kolayca kandırılan ve kandırılmaya açık olan politikacıları ve baskı gruplarını satın almalar,
  • Ganimet Politikası ve Ganimet zihniyetini , bilerek ve isteyerek, tüm toplum katmanlarına aşılamak,
  • Bilerek ve isteyerek; ülkeyi fantazi adasına dönüştürmek, böylelikle toplumsal çöküşü hızlandırmak,
  • Toplumsal çıkarları değil; yabancı ülkelerin stratejik amaç ve çıkatlarını doğrultusunda hareket etmeler, toplum çıkarlarını bilerek görmezden gelmeler,
  • Yabancı ülkelerin amaç ve çıkarlarına iştirak etme ve bu doğrultuda kendisine ve yandaşlarına yüksek miktarda rant sağlamak,
  • Kıbrıslı Türklerin milliyetçi duyguları ile oynayarak onları kandırmalar/aldatmalar,
  • Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durmamaları için onlara kara, deniz ve hava operasyonları vasıtası ile para göndermeler-dağıtmalar,
  • Kıbrıslı Türklerin üretim, yaratıcılık ve kendi kendine yetecek bir seviyeye gelmesini engelleyecek politika ve süreçler yaratmalar.
  • Sözde kalkınma politikaları adı altında; bireyleri, işverenleri, hükümetleri kandırmalar,
  • Bayrak-Ulus-Millet gibi kavramlar zincirinin arkasına saklanarak, toplumsal çöküş dinamiklerini görmezden gelmeler.
  • Dünyada eşi ve benzeri görülmemiş toplumsal bir çöküş ortamı yaratmak ve bu çöküşün tam olarak gerçekleşmesi üzerine gerekli tüm önlemleri almak.
HASTALIĞIN ETKİLERİ

Orosprozist hastalığı, bulaşıcı bir hastalıktır, ve yüksek seviyede yayılma-ve-yıkıcı etkilere sahip bir hastalık türüdür.

Hastalığın esas etkisi toplumun büyük bir kısmının, bilerek veya bilmeyerek, hastalığa yakalandığı halde "erken-tanı-tedavi" tedbirinden uzaklaşmak istemesidir. Hastalar tarafından kabul görmeyen tedavi yöntemleri toplumun her köşesinde kalıcı (tahripkâr) etki ve sonuçlar doğurur ve böylece hastalığın tedavisi daha da zorlaşır.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ

Toplumsal bir hastalık; toplumsal bir mücadele ister. Hastalığın tedavisi için bir değil, birden fazla "tedavi yöntemi" uygulanması gerekmektedir:
  • Orosprozist hastalığı ölümcüldür ve hastalığının tedavisi çok zordur.
  • Hastalığın tedavisi uzun ve zahmetli bir süreç almaktadır. Hastaların iyileşme belirtileri tedavinin başladığı tarihden 40-45 yıl sonrası görülmektedir.
  • Erken önlem alınmaz ise ölümcül bir hastalığa dönüşebilir.
  • Bulaşıcı bir hastalık türüdür ve her insan üzerinde çok yüksek yıkıcı etkilere sahip olabilmektedir.
  • Tedavi yöntemi uygularken veya uygulamazdan evvel, hastanın iyileşme isteği önem arz eder. Hastanın iyileşme isteği, tedavinin sonucunu belirler.
  • Bazı hastalar, hastalığa bulaştığı halde, bulaşmış hastalığıyla ülkeyi terk etme yoluna gidebilir. Bu normaldir. Ancak tedaviye o ülkede devam edilmesi gerekmektedir.
  • Kronikleşen hastalığa ülke dışından müdahele etmek kolay değilse bile çok zordur.
  • Kabul görmüş bazı uluslararası yöntemler hastalığın ilerlemesine ve kronikleşmesine katkıda bulunabilir. Ancak, uluslararası müdahaleler bile bu hastalığı tamamen ortadan kaldıramaz.
  • Hastaların inanç ve samimiyetleri, iyileşme yönünde atılacak en önemli adımlardan birkaçıdır.
  • İnanılmayan ve samimiyetle uygulanmayan tedavi yöntemlerinin başarı şansı yok denecek kadar azdır....!
Orosprozist adlı tezim; hayatın bizatihi içinden geldiği ve sağlam gözlemlere dayandığı için rahatca savunulan bir tezdir. Pençereden dışarı bakıp binlerce örnek vermek mümkündür.


İster kabul edin isterse kabul etmeyin; bizler çok ciddi bir hastalığa (OROSPROZIST) yakalanmış bir toplumun çocuklarıyız...!

İsim Telif Hakkı Vikipedia: Orosprozist Hastalığı

Uludağ Sözlük

26 Mayıs 2010 Çarşamba

NİYE BANKACILAR DEĞİŞİME AYAK UYDURMAK ZORUNDADIR ?

Bankacılık, hem sektörel hem de yasa ve düzenleme perspektifi açısından ciddi bir değişim içerisindedir. Bankacılık çok yoğun bir rekabetin yaşandığı bir sektör haline gelmiştir. Bilgisayar ve iletişim alanlarındaki devrimsel değişimler ve gelişmeler bankaların operasyon ve karar alma hızlarını artırmaya zorlamıştır.

Dünya (yeni dünya düzeni) eşi görülmedik bir hızladeğişirken bu değişimin motorlarını iten bileşenler de ayni hızla değişmektedir. Neticede piyasayı iyice anlamadan yapılan faaliyetler ve alınan kararlar haftalar sonra eskiyip güncelliğini yitirebilir hale gelmektedir.

Piyasaya veya günümüz koşullarına ayak uyduramayan bankacılar, felsefeler ve politikalar, güncelliğini yitirmekte, sistem-sektör dışında kalabilmektedirler.

Riskler devamlı olarak değişmekte; bankacılığın risk yönetme işi olduğu daha ön planlara çıkmaktadır. Bu temel kuralı anlamayan/anlamakta güçlük yaşayan bankacılar işleri ile birlikte batarlar veya yönetim kabiliyetlerini kaybederler ve sistem dışına çıkarlar (çıkartılırlar)...!

Bankacılık risk yönetim işidir; risk yönetim sanatıdır. Bu sanattan anlamayan bankacıların bir seçeneği vardır: değişirler ya da değişirler.

Sonuç:
  • Bankanın değerleri net olduğunda, karar alma daha kolay ve etkili olur. Bankanın değerlerini çiğnemiyorsanız, bankanın kurallarını çiğnemenizde bir sakınca yoktur.

  • Kazananlar sadece "vizyon" hakkında konuşmazlar onu uygulamaya da geçirirler.

  • Bankacılık Nedir ? Bankacılık risk yönetim işidir; bankacılık işi riskin yönetilmesidir. Bankacılık risk yönetim sanatıdır.

  • Finansal risklerin yanısıra; bankaların maruz kaldığı en büyük risk, yönetişim felsefesinden kaynaklanan risklerdir...!

  • Bankacılar lisanslandırılmalı; kariyerlerini uluslararası kabul görmüş "mesleki ehliyet" ile belgelendirmeli.

26 Şubat 2010 Cuma

KKTC 'DE SEL FELAKETİ- YÖNETİŞİM RİSKİ

Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Bakınız; adımız yanlızca DEV(LET)...! Dağlara bayırlara BAYRAK dikileceğine, köylere-şehirlere BÜSTLER yapılacağına; geçit yerlere, koyu milliyetçi duygularla, DAŞAKLI AT dikileceğine, "SEL FELAKATİ" ve diğer acil önlem plan ve programlarına önem verseydik "sel felaketi" az bir hasarla atlatılabilirdi...! Her toplum hak ettiği gibi yönetilir.

Üzgünüm, ama ne yaptıysak kendi ellerimizle yaptık. Kendi kendimize, içinden çıkılması çok güç, sorunlar yarattık. Yıllarca ganimet (Rant) peşinde koştuk, ona buna kulluk ve köpeklik ettik. Tüm değerlerimizi kaybettik. Toplum olarak hiç bir alanda başarılı olamadık. Bu düzende başarılı olmamız da imkansız değilse bile çok zor. Başa gelen çekilir. Bazı zamanlar felaketler (sel felaketi) doğruları da beraberinde getirebilir...!

Hep milliyetçi duyguların arkasına saklandık; uluslararası standartları (bilim ve teknolojiyi) göz ardı ettik. Rant uğuruna; insan kaynağımızı (ve bilir kişileri) sistem dışı bıraktık; "giden türk, gelen türk" felsefesini benimsedik. Sel felaketi allahın işi değil; bizim yönetişimsizlik işimizdir. Şimdiki nesil, gelecek nesillerin haklarını gasp etmektedir....!

Hastalığın Önlenmesi Üzerine Tavsiyeler/Öneriler:

1. Toplumsal hastalıklarımızın adını doğru koyalım,
2. Toplumsal hastalıklarımızı tanıyalım
3. Toplumsal Hastalıkların ortaya çıkma veya çıkış alanlarını bilelim
4. Toplumsal Hastalıkların Nedenlerini bilelim
5. Toplumsal Hastalıkların tedavisi/önlenmesi için samimi olalım ve uygulamaya geçelim.

Unutmamamız gerekenler;

- Sel felaketi olmak üzere, tüm risk(ler) yanlızca minimize edilebilir tamamen ortadan kaldırılamaz.
- Sözde bilir kişileri değil; bilir kişileri kritik devlet işlerine yerleştirelim. Bunu yaparken devlet adamlarının görev ve sorumluluklarını sınırlayalım. Çünkü, sınırsız güç toplum için tehlikelidir....
- Devlet yönetiminde (kamu hizmetlerinde) toplum yararına , riske odaklı/esaslı yönetişim felsefesini benimseyelim.
-Risk belirsizliği işaret ettiğinden sel felaketinin beklenen kayıp ile ilişkilendirilmemesi gerekmektedir. Beklenen kayıp risk değildir; risk beklenmeyendir, belirsiz olandır.
- Yanlıza bugün değil; gelecek için de yaşam/ortam (yönetişim) felsefesi benimseyelim.

“İnsan akıbetinin efendisi değildir ve hiçbir zamanda olmayacaktır. İnsanın aklı onu daima bilinmeyen ve öngörülmeyen yeni şeyler öğrenmeye doğru götürecektir".

12 Şubat 2010 Cuma

HASTALIĞIN ADI: GÖSTERİŞ TÜKETİMİ

"Gösteriş tüketimi" hastalığına yakalanmış bir insan taklide, telkine ve tepkiye dayalı bir kültür ve kişilik içerisinde yaşamaktadır.

Hemen belirteyim; gösteriş tüketimi genel olarak insan psikolojisi ile ilgilidir. Gösteriş tüketimi, her kesimden yada sınıftan olan bireylerin gösterişe verdikleri önem ile ilgili bir hastalıktır.

Gösteriş tüketimi Psiko-Ekonomik niteliktedir.
Gösteriş tüketimi ekonomik hastalık gibi görünse de aslında bu psikolojik bir hastalık türüdür.

Gösteriş tüketiminin sonuçları ekonomiktir. Bireylerin gösterişe verdikleri önem ile ilgili psikolojik (kişisel-kültürel) bir hastalıktır.

Gösteriş tüketiminin esas nedenleri:

- Toplumdaki çarpık kültür ve değerler
- Başkalarına kendini beğendirme ve kanıtlama
- Hiç kendisi olmadan, sadece başkaları için yaşamak, başkalarına göre yaşamak
- Başkalarına daha zengin olduğunu gösterme
- Başkalarını taklit ederek tüketmek veya
- Başkalarının takip ve telkini ile tüketim yapmak
- Başkalarının tercihleri esas alınarak tüketim kararları vermek.

Gösteriş tüketiminin etkileri-sonuçları:

  1. Rasyonel olmayan tüketicilerin (gösteriş tüketicilerinin) yaygın olduğu bir toplumda, işletmeler arasında rekabet süreci normal olarak işlememesi
  2. Rekabet işliyor gibi görünse de rekabetin kendisinden beklenilen esas işlevi yapmaması
  3. Gösteriş tüketimi yapanlarda tüketime dayalı tatmin artışı sağlamadığı gibi üçüncü kişiler üzerinde negatif dışsal etki yaratması veya fayda azaltıcı etki yaratması
  4. Gösteriş tüketiminin, refah artışı bir tarafa, toplam refahta azaltma yaratması
  5. Gösteriş tüketiminin artmasına yönelik bir rekabet toplumsal refahı arttırma işlevini yerine getirememesi
  6. Gösteriş tüketiminin geliştiği ülkelerde, rekabet kültürünün yok olması
  7. Gösteriş tüketimi eğilimini arttıran her türlü faaliyet, toplumsal refahı ve sağlıklı rekabet sürecini destekleyici sonuçlar yaratmaması.

Kaynak:

1. http://www.rekabet.gov.tr/index.php?Sayfa=sayfahtml&Id=765

11 Şubat 2010 Perşembe

KIBRISIN SATIŞ VE DEVİR SÖZLEŞMESİ


Bu belge kıbrıslıların kaderini belirledi. Zamanın Osmanlı Sultanı Kıbrısı İngilizlere teslim etti. O gün bugündür Kıbrıslılar hayır etmedi...!

THE CYPRUS CONVENTION[1]

Convention of Defensive Alliance Between Great Britain and the Ottoman Empire with Respect of the Asiatic Provinces of Turkey. Signed at Constantinople, 4th June 1878.

Her Majesty the Queen of the United Kingdom of Great Britain and Ireland, Empress of India, and his Imperial Majesty the Sultan, being mutually animated with the sincere desire of extending and strengthening the relations of friendship happily existing between their two Empires, have resolved upon the conclusion of a Convention of Defensive Alliance with the object of securing for the future the territories in Asia of His Imperial Majesty the Sultan.

Their Majesties have accordingly chosen and named as their Plenipotentiaries, that is to say:
Her Majesty the queen of the United Kingdom of Great Britain and Ireland, Empress of India, the Right Honourable Austen Henry Layard, Her Majesty's Ambassador Extraordinary and Minister Plenipotentiary at the Sublime Porte; And His Imperial Majesty the Sultan, His Excellency Safvet Pasha, Minister for Foreign Affairs of His Imperial Majesty; Who, after having exchanged their full powers, found in due and good form, have agreed upon the following

Articles:

Article I

If Batoum, Ardahan, Kars or any of them shall be retained by Russia, and if any attempt shall be made at any future time by Russia to take possession of any further territories of His Imperial Majesty the Sultan in Asia, as fixed by the Definitive Treaty of Peace, England engages to join His Imperial Majesty the Sultan in defending them by force of arms.

In return, His Imperial Majesty the Sultan promises to England to introduce necessary Reforms, to be agreed upon later between the two Powers, into the government and for the protection of the Christian and other subjects of the Porte in these territories.

And in order to enable England to make necessary provision for executing her engagement, His Imperial Majesty the Sultan further consents to assign the Island of Cyprus to be occupied and administered by England.

Article II

The present Convention shall be ratified, and the ratifications thereof shall be exchanged, within the space of one month, or sooner if possible.

In witness whereof the respective Plenipotentiaries have signed the same, and have affixed thereto the seal of their arms. Done at Constantinople, the fourth of June, in the year one thousand eight hundred and seventy‑eight.

(L.S.) A. H. Layard
(L.S.) Safvet

Annex To the Preceding Convention. Signed at Constantinople, 1st July 1878.

The Right Honourable Sir A. H. Layard, G.C.B., and his Highness Safvet Pasha, now the Grand Vizier of His Majesty the Sultan, have agreed to the following Annex to the Convention signed by them as Plenipotentiaries of their respective Governments on the 4th June 1878: It is understood between the two High Contracting Parties that England agrees to the following conditions relating to her occupation and administration of the Island of Cyprus:

I. That a Mussulman religious Tribunal (Mehkeme‑i Sheri) shall continue to exist in the island, which will take exclusive cognizance of religious matters, and of no others, concerning the Mussulman population of the island.

II. That a Mussulman resident in the island shall be named by the Board of Pious Foundations in Turkey (Evkaf) to superintend, in conjunction with a Delegate to be appointed by the British Authorities, the administration of the property, funds, and lands belonging to the mosques, cemeteries, Mussulman schools, and other religious establishments existing in Cyprus.

III. That England will pay to the Porte whatever is the present excess of revenue over expenditure in the island; this excess to be calculated upon and determined by the average of the last five years, stated to be 22,936 purses, to be duly verified hereafter, and to the exclusion of the produce of State and Crown lands let or sold during that period.

IV. That the Sublime Porte may freely sell and lease lands and other property in Cyprus belonging to the Ottoman Crown and State (Arazi Mirie ve Emlak‑i Humayun) the produce of which does not form part of the revenue of the island referred to in Article III.

V. That the English Government, through their competent authorities, may purchase compulsorily, at a fair price, land required for public improvements, or for other public purposes, and land which is not cultivated.

VI. That if Russia restores to Turkey Kars and the other conquests made by her in Armenia during the last war, the Island of Cyprus will be evacuated by England, and the convention of the 4th of June, 1878, will be at an end.

Done at Constantinople, the 1st day of July, 1878.

A. H. Layard
Safvet


Additional Article. Signed at Therapia, 14th August 1878.

The Right Honourable Sir A. Henry Layard, G.C.B. and his Highness Safvet Pasha, Grand Vizier and Minister for Foreign Affairs of His Imperial Majesty the Sultan, having met together this day, have, in virtue of their full powers, signed the following Additional Article to the Convention of the 4th June, 1878, signed by them as Plenipotentiaries of their respective Governments.

It is understood between the High Contracting Parties, without prejudice to the express provisions of the Articles I, II, and IV or the Annex of the 1st July, 1878, that His Imperial Majesty the Sultan, in assigning the Island of Cyprus to be occupied and administered by England, has thereby transferred to and vested in Her Majesty the Queen, for the term of the occupation and no longer, full powers for making Laws and Conventions for the Government of the island in Her Majesty's name, and for the regulation of its Commercial and Consular relations and affairs free form the Porte's control.

Done at Constantinople, the 14th day of August, 1878.
A. H. Layard
Safvet

Agreement Between Great Britain and Turkey for Commuting The Ottoman Crown Property, Revenues, etc. of Cyprus for a Fixed Annual Payment of £5,000.
Constantinople, 3rd February 1879.

It having been agreed between Her Britannic Majesty's Government and that of His Imperial Majesty the Sultan that all the rights reserved to the Ottoman Crown and Government, under Article IV of the Annex to the Convention signed at Constantinople on the 4th of June, 1878, shall be commuted by a fixed annual money payment, the Undersigned, the Right Honourable Austen Henry Layard, Her Britannic Majesty's Ambassador Extraordinary and Minister Plenipotentiary to the Sublime Porte, and his Excellency Alexandre Caratheodory Pasha, His Imperial Majesty's Minister for Foreign Affairs, being duly authorized so to do, hereby declare that:

All property, revenues, and rights reserved to the Ottoman Crown and Government in the said Article IV of the Annex to the Convention of the 4th June, including all revenue derived from tapous, mahloul, and intikal are commuted hereby for a fixed annual payment of 5,000 l. to be made by Her Britannic Majesty's Government to that of His Imperial Majesty the Sultan, every year during the British occupation of Cyprus, to be calculated form the beginning of next financial year.

Done at Constantinople, the 22nd January, 3rd February, 1879.
A. H. Layard
Al. Caratheodory


[1]Found in George Hill. A History of Cyprus: The Ottoman Province The British Colony, 1571‑1948. Vol. 4. Cambridge: The University Press, 1952, pp. 300‑303 and in United Kingdom. Parliament.

Correspondence respecting the convention between Great Britain and Turkey of June 4, 1878. C. 2057. London: Harrison, 1878.

Tragic End
History of the Struggle and Problems in the Cyprus 

5 Ocak 2010 Salı

HİLE-USÜLSÜZLÜK RİSKİ: İÇ DENETİM

Hile-Usülsüzlük riski değerlendirme sürecinde;
  1. Hile riskinin(lerinin) yüksek olduğu durumlar değerlendirmeye alınmalı ve belgelendirilmeye çalışılmalıdır;
  2. Risk değerlendirilirken “hile riski faktörleri” karegorik olarak incelenmeye çalışılmalı, artan/azalan risklere (artık risklere) cevap verecek alanlar aranmaya çalışılmalıdır;
  3. Hile riski ile ilgili denetim “test sonuçları” değerlendirilmeye alınmalı ve potansiyel hileyi, “etik ve yasal” düzenlemelerde bulunmayan durumlar, üst yönetim ve banka yönetimine açıkça aktarılmaya çalışılmalıdır,
  4. Yeterli tek bir hile riski faktörünün bulunmadığı; hile risklerine ışık tutacak çeşitli göstergeler kombinasyonunun varlığı olduğu varsayımı denetim ekibine bildirilmelidir,
  5. Denetim sürecinde denetçilerin hangi risk göstergelerinin hilenin ve/veya usülsüzlüğün ortaya çıkartılmasında daha önemli ve uygun olduğu belirlenmeye çalışılmalıdır.
Hile ve Usülsüzlük Riskine Örnekler
Hile ve Usülsüzlük Riski